Translate

29 Aralık 2014 Pazartesi

Diyabet ve toplumsal değişim mücadelesi

Milenyum yirminci yüzyılın ikinci yarısında insanlık için umudun simgesi olmuştu. İki büyük sıcak savaş ve etkileri en az bunlar kadar yıkıcı olan uzun bir soğuk savaş dönemi geçiren dünya, yirmi birinci yüzyıla ilişkin büyük umutlar besliyordu. Şüphesiz bu umutların büyük bir kısmı da sağlığa ilişkindi. Tıptaki baş döndürücü ilerlemeler, insanlara milenyumda daha sağlıklı bir yaşam umudu vaat ediyordu. İnsanlar Dünya Sağlık Örgütü’nün  “2000 Yılında Herkese Sağlık” belgisinin gerçek olacağına inanıyor, milenyumu dört gözle bekliyorlardı.

Milenyumun ilk aylarında Amerikan Diyabet Cemiyeti’nin, çocuklarda “tip 2 diyabetin bir halk sağlığı sorunu” haline geldiğini bildirmesi (yirminci yüzyılın büyük bir kısmında çocuklarda yalnızca tip 1 diyabet görülüyordu), soğuk bir duş etkisi yarattı. Dahası tip 2 diyabet tek başına gelmemiş, bir de yanında ikiz kardeş getirmişti: “çocukluk çağı obezitesi”.

İnsanlar hiç beklemedikleri bir yerden darbe almışlardı. Tam çocuklarımızı ishalli hastalıklar ve solunum yolu enfeksiyonların ölümcül pençesinden kurtardığımıza sevinmek üzereyken, hevesimiz kursağımızda kaldı. Neden?

Çocuklarda ve ergenlerde tip 2 diyabet görülme sıklığının artmaya başlaması, insanlarda genellikle orta yaşlardan sonra görmeye alıştığımız (ve beklediğimiz) kronik hastalıkların, çocukluk çağına doğru genişlemeye başladığına işaret ediyor. Kronik hastalığı olanlar veya yakınlarında kronik bir hastalık olanlar bilir; bu hastalıkların “tedavisi yoktur” ve yakınmalarınızı hafifletebilmek için genellikle “ömrünüzün sonuna kadar” belli tedavi rejimlerine tabi olmak zorunda kalırsınız. Böyle bir tedavi rejimine maruz kalmak, çoğu yetişkin için dahi katlanılması oldukça zor bir durumken, küçücük bir çocuğun, her gün, günde birkaç kez ilaç zamanı geldiğinde örneğin salıncakta sallanmaya ara vermek zorunda kalacak olmasının nasıl bir duygu olduğunu düşünmek dahi çok zor.

Tip 2 diyabet vücudun yeterli insülin üretememesi ve/veya etkin kullanamaması sonucunda ortaya çıkan karmaşık ve kronik bir durum. Kontrol edilemediğinde kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, alt ekstremitelerde amputasyonlar ve körlük gibi ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Yani gerçekten tehlikeli bir hastalık.

İnsanlarda tip 2 diyabetin nasıl geliştiği (mekanizma) tam olarak bilinmiyor, fakat “biyomedikal paradigmanın” egemen olduğu kapitalist tıp dünyasında gözlerin hemen genlere çevrilmesi şaşırtıcı değil. Hastalığın çocukluk çağına inmesi, dikkatlerin genetik faktörlere yoğunlaşmasına (“doğayı” suçlama) neden oluyor. Yine yirminci yüzyılın son çeyreğinde yaygınlaşan sağlık sorunlarından bireylerin yaşam tarzlarını sorumlu tutma eğilimi (“mağduru” suçlama), tıbbın tip 2 diyabet etiyolojisine yaklaşımında da kendisini göstermekte gecikmiyor.  

Sınıfın Sağlığı okurlarının, yukarıdaki iki yaklaşımın da, sağlığın ve hastalığın içinde oluştuğu ve geliştiği “sosyal” koşullar karşısında sessiz kaldığını fark ettiklerini düşünüyorum. Oysa basitçe hastalığın “kimlerde” yoğunlaştığına baktığımızda, “uzmanların” dikkatinden kaçan bir gerçek sırıtmaya başlıyor: “yoksulluk ve yoksunluk”.

Hastalığı genetik faktörlere bağlamaya çalışan çalışmalar bu alanda ciddi kanıtlar bulmakta zorlanırken, hastalık ile başta beslenme alışkanlıkları ve düşük fiziksel etkinlik olmak üzere yaşam tarzı faktörleri arasında güçlü ilişkiler gösterilebiliyor. Fakat bu konuda da sorunlar var, çünkü çalışmalar hastalığın daha fetüs ana rahmindeyken filizlenmeye başladığını (yani bireylerin yaşam tarzı alışkanlıkları geliştirmesinden çok önce) gösteriyor. 

Tip 2 diyabetin fetüs ana rahmindeyken gelişmeye başlaması, hastalığın genetik “doğasından” çok fetüsün yeterli beslenememesiyle ilişkili. Fetüsün yeterli beslenememesi, ilerideki yıllarda koroner arter hastalığı ve glikoz toleransının bozulması riskini arttırıyor. Doğrudan doğruya annenin yetersiz beslenmesiyle ilişkili olan bu duruma, genellikle yine aynı nedenle annenin gebeliği boyunca yeterli (ve kuşkusuz gerekli) tıbbi bakım hizmetleri alamaması da ekleniyor. Gestasyonel (gebeliğe bağlı) diyabetin erken teşhis (ve dolayısıyla kontrol) edil(e)memesi, çocukta tip 2 diyabet gelişme riskini daha da arttırıyor. Artık yoksulluk ve hastalık arasındaki ilişki, üzeri örtülemez bir biçimde kendisini göstermeye başlıyor. 

Burada konunun berraklaşmasını güçleştiren nokta, genellikle yoksulluk ve sağlık için zararlı olabilecek davranışların (yaşam tarzı) birlikte görülmesi. Fakat yoksulların olumsuz beslenme alışkanlıklarının kendi “tercihleri” olmadığı da bir sır değil. Yine tütün ve aşırı alkol kullanımı gibi davranışların da yoksullar arasında daha yaygın olduğunu biliyoruz.
  
Zaman içinde hastalıkla yoksulluk arasındaki bağlantılar kuran araştırmaların sayısı arttıkça, başlangıçta tip 2 diyabetten salt genleri ve yaşam tarzını sorumlu tutanlar, bu kez “sanayileşmeyi” boy hedefi yapmaya başlıyor. İnsanların fiziksel etkinliklerinin azalması ve obezitenin yaygınlaşmasını, sanayileşmenin “öngörülemeyen” olumsuz sonuçları olarak değerlendiren makaleler, genellikle sanayileşmeyi “üretim tazından” bağımsız bir olgu olarak görüyor ve göstermeye çalışıyor.

Oysa bildiğimiz gibi insanları yoksullaştıran ve dolayısıyla yoksullukla ilişkili yaşam tarzı davranışlarını yaygınlaştıran sanayileşme değil, “kapitalist sanayileşmedir”. Buna “üretimin kar amacıyla yapılması” diyebiliriz. Oysa üretimin amacı toplumun gereksinimlerini karşılamak olduğunda, bir başka deyişle üretim “insan” için yapıldığında, kuşkusuz insan sağlığına duyarlı bir üretim yapılacak ve olumsuzluklar önlenebilecektir.

Claudia Chaufan’a göre tip 2 diyabet gelişmesine özgül genetik mekanizmalar yol açsa dahi, hastalık riskinin toplum içinde yoksullar aleyhine eşitsiz dağılmasının itici gücü maddi ve sosyal yoksunluktur. Hekimler yalnızca semptomları tedavi etmek değil, hastalığın üstesinden gelmek istiyorlarsa, insanların içinde yaşadığı toplumsal koşulların değiştirilmesini talep etmelidir. Bugün için Tip 1 diyabet konusunda bunları söyleyemiyoruz, fakat tip 2 diyabetle mücadelenin sonucunu, toplumsal değişim için mücadelede elde edilecek kazanımların belirleyeceğine şüphe yoktur.    

Akif Akalın


Kaynaklar

Akalın, A. (Ed.). (2001). Birinci Basamakta Diyabetik Hastanın Yönetimi. İzmir: KSGB Yayınları.
American Diabetes Association. (2000). Type 2 diabetes in children and adolescents. Diabetes Care, 23: 381 ­ 389.
Bird, CE., Conrad, P., Fremont, AB., Timmermans, S. (Ed). (2010). Handbook of Medical Sociology. 6th Ed. Nashville: Vanderbilt University Press.
Chaufan, C. (2004). Poverty versus genes: the social context of Type 2 diabetes. Diabetes Voice, 49(2): 35 – 37.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder