Translate

4 Haziran 2020 Perşembe

Sosyalizmin tıbba katkısı: Dispanserizasyon yöntemi

Sosyalist sağlık hizmeti, kapitalist sağlık hizmetinin neredeyse tam tersidir. Bunun nedeni kapitalist toplumlarda sermayenin gereksinimlerine göre örgütlenen sağlık hizmetinin hastalık odaklı olması, sosyalist toplumlarda ise işçi sınıfının ve toplumun gereksinimlerine göre örgütlenen sağlık hizmetinin sağlık odaklı olmasıdır.

 

Kapitalist sağlık hizmetinin odağı hasta birey iken, sosyalist sağlık hizmetinin odağı sağlam birey ve toplumdur. Bu bağlamda aslında kapitalist toplumlardaki sağlık hizmetlerine hastalık hizmetleri denmesi daha doğrudur. Kapitalist toplumda bireylerin sağlık kurumlarına, doktorlara genelde hastalandıklarında başvurmaları beklenir. Nitekim kapitalist bir ülkede ister aile hekimine, ister hastaneye gidilsin, hekimin soracağı ilk soru: "şikâyetiniz nedir?" olacaktır. Hani, bir şikâyetiniz yoksa burada ne işiniz var gibi…


Kapitalist toplumda tıp ve sağlık hizmeti, sağlıklarını yitiren (hastalanan) bireylerin tedavisine yönelik örgütlenmiştir. Bu çerçevede rahatsızlanan birey bir sağlık kurumuna (aile hekimi, özel muayenehane veya hastane) başvurur, burada muayene edilir, tetkikleri yapılır, hastalığına bir tanı konur ve tıbbi ve/ya cerrahi tedavi önerilir.

 

Sosyalist toplumlarda ise tıp ve sağlık hizmeti, sağlıklı bireylerin sağlıklarını teşvik etmeye, sağlıklarını sürdürmeye ve hastalıkları önlemeye yönelik örgütlenmiştir. Bu çerçevede sağlık kurumları ve sağlık emekçileri, bireylerin rahatsızlanarak kendilerine gelmelerini beklemez, onları sürekli ve düzenli olarak hastalanmamaları için sağlık yönünden gözetim altında tutar.

 

Sosyalist toplumlarda bireylerin sağlıklarını teşvik etmeye, sağlıklarını sürdürmeye ve hastalanmalarını önlemeye yönelik sosyalist sağlık hizmetine dispanserizasyon denir. Dispanserizasyon sosyalizme özgü bir sağlık hizmeti sunumu yöntemidir ve toplumun sağlık durumunun aktif, dinamik izlemi olup, bir dizi önleyici, tanısal ve tedavi edici tedbirleri içerir.


Sovyetler Birliği tarafından 1920’li yıllarda geliştirilen dispanserizasyon yöntemi, işçi sınıfının ve emekçilerin sağlık durumunun iyileştirilmesine önemli bir rol oynamış, daha sonra kurulan sosyalist toplumlara esin kaynağı olmuştur. Günümüzde Küba’da da sağlık hizmeti sunumunda dispanserizasyon yöntemi kullanılmaktadır.


DİSPANSER TERİMİNİN KÖKENİ


Dispanser sözcüğü, Latince “dispense”, bir plana göre bölmek ve paylaştırmak fiilinden türetilerek, “bir şeyin paylaştırılıp, dağıtıldığı yer” anlamında kullanılıyor. Sözcük 1600’lerin son çeyreğinde İngiltere’de “yoksullara ücretsiz ilaç ve tıbbi tedavi dağıtılan yer” anlamında kullanılmaya başlamış ve Türkçe dahil diğer dillere aynı şekilde geçmiş.  




DİSPANSERİN TARİHÇESİ


İngiltere’de yoksullara ücretsiz tıbbi bakım sunma düşüncesiyle bir araya gelen bir grup hayırsever Londralı hekim, 1687’de meslek örgütlerinden (The College of Physicians of London) kendilerine bu amaçla yer tahsis etmesini talep ediyor ve talep kabul ediliyor.


Ancak bu dönemde hekimlik henüz hastalıkları değil, hastalıkların belirtilerini tedavi edebiliyor ve bu nedenle aslında ilaç, hekim muayenesinden daha kıymetli. Eczacıların hekimlerin reçetelerini ücretsiz vermeyi kabul etmemesi üzerine hekimlerin yoksulları ücretsiz muayene etmelerinin çok anlamı kalmıyor ve proje yaşama geçirilemiyor.


22 Aralık 1696’da hekimler, yoksulların ücretsiz muayene edildiği ve ilaçların hayırseverlerin bağışlarıyla sağlandığı bir örgütlenmeyle, meslek örgütlerinin binasının bir bölümünde tarihteki ilk dispanseri hizmete açıyor.



Resim: Londra'da açılan ilk dispanserin hizmet verdiği Warwick Lane üzerindeki Londra Royal College of Physicians binası. 



DİSPANSERLERİN YAYGINLAŞMASI


Londra’nın tek dispanseri oldukça uzun bir süre Londra’da ihtiyacı karşılamakta yeterli oluyor. Fakat sanayi devrimiyle birlikte Londra nüfusu 1750’de 350 binden 700 bine, 1800’lerin başında 1 milyona ulaşınca, 1770’te Westminister Dispanseri, 1779’da Londra Dispanseri, 1780’de Flushing Dispanseri ve 1782’de Eastern Dispanseri açılıyor. 1801 yılında Londra’daki toplam 5 dispanserin yılda 50 bin hastaya hizmet sunduğu kaydediliyor. 1850’de Londra’daki dispanserlerin sayısı 35’e yükseliyor.


Dispanser ilk olarak İngiltere’ye tıp eğitimi için gelen Amerikalı hekimler tarafından ABD’ye taşınıyor. ABD'de ilk dispanser Filadelfiya’da 1786’da açılıyor. Daha sonra 1790’da New York Dispanseri ve 1796’da Boston dispanseri açılıyor. 1900 yılında ABD’deki dispanser sayısı yüze ulaşıyor.


Resim: Filadelfiya'da 1786'da hizmete giren dispanserin planı.


Resim: Filadelfiya dispanserinin 1801 yılında inşa edilen yeni binası.



TIPTA DİSPANSER MODELİNİN OLUŞMASI


Yoksullara sağlık hizmeti sunan hayır kurumları olarak örgütlenen dispanserler, 1800’lü yıllarda giderek tıp öğrencilerinin ilk mesleki deneyimlerini kazandıkları kurumlar haline geliyor. Bu dönemde mikrobiyoloji alanında gerçekleşen keşiflerle, dönemin en büyük sağlık sorunları olan verem ve diğer bulaşıcı hastalıkların etkenleri ortaya konunca, dispanserlerin işlevleri değişmeye başlıyor.


İlk olarak yalnızca verem hastalarını kabul eden “özelleşmiş” dispanserler ortaya çıkıyor. 1905 yılında ABD’de Verem Savaş Cemiyetleri tarafından örgütlenen 20 dispanserde tanı ve tedavi hizmetleri yanında “halk eğitimi” hizmeti de sunuluyor. 1925 yılında veremli hastalara hizmet sunan dispanser sayısı 500’ü aşıyor.


Bu süreçte sıtma, trahom, sifiliz gibi diğer bulaşıcı hastalıklara yönelik dispanserler ile yalnız hamile kadınlara, bebeklere ve çocuklara hizmet sunan dispanserler de örgütleniyor. Bu dispanserler, tanı ve tedavisinde özelleştikleri hastalıkların “doğası” nedeniyle, genel dispanserlerden farklı olarak, hastalarıyla daha uzun süreli ve kapsamlı ilişkiler geliştirmeye başlıyorlar.


Örneğin veremli hastaları kabul eden dispanserler, hastalığın sosyal karakteri nedeniyle hastalara ücretsiz tıbbi bakım ve ilaç sunmanın yanında, gıda, giyim eşyası gibi ihtiyaçlarında da yardımcı olmaya başlıyorlar. Yine genel dispanserlerden farklı olarak hastalarını “evlerinde” izlemek amacıyla hemşireler istihdam ederek, evde de hizmet sunuyorlar. Hemşireler aynı zamanda eğitim hizmeti de sunuyor.


Bu model 20. yüzyılın başlarında başta Avrupa olmak üzere diğer coğrafyalarda yoksullara sağlık hizmeti götürülen bir hayırseverlik etkinliği olarak yaygınlaşıyor. 


Osmanlı İmparatorluğu’nda 8 Haziran 1918 tarihinde  Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti kuruluyor, Cemiyetin başkanlığına Besim Ömer Paşa seçiliyor fakat İstanbul işgal edilince 16 Mart 1920'de Cemiyet ve kurduğu dispanser çalışmalarını durduruyor. 


18 Şubat 1923’de Dr. Behçet Salih (Uz) ve arkadaşları tarafından İzmir Verem Mücadele Cemiyet-i Hayriyesi ve aynı yıl Balıkesir Veremle Mücadele Cemiyeti kuruluyor.


1927 yılında Prof. Dr. Tevfik Sağlam, Dr. Tevfik İsmail Gökçe ve 24 arkadaşı Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti’nin bıraktığı 116 lira 50 kuruşla İstanbul Verem Mücadelesi Cemiyeti örgütlüyor.


Resim: İzmir Valisi Kazım Dirik ve Cemiyet üyeleri (1920'li yıllar)

https://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-izmir-verem-mucadele-cemiyeti-tarafindan-yayinlanan-sihh-cidl-sihhat-dergisi-58911.html




DİSPANSERİZASYON – DİSPANSER YÖNTEMİ


Rusya’da 1917 Ekim Devrimi ile tarihteki ilk işçi devleti kurulmuş ve toplumsal yaşam işçi sınıfının gereksinimlerine göre örgütlenmeye başlamıştır. Toplumsal yaşamın içinde önemli bir yere sahip olan sağlık hizmeti, şu ilkelerle yeniden örgütlenmiştir:


1. Devlet hizmeti

2. Merkezi planlanma

3. Sağlık hizmetinde önleyiciliğe ağırlık

4. Ücretsiz

5. Herkes için erişilebilir


Sovyetler Birliği’nden sonra kurulan sosyalist toplumlarda sağlık hizmeti, ülkelerin özgün koşullarına göre farklı biçimler alsa da, hepsinde yukarıdaki 5 ilkeye dayalı olarak örgütlenmiştir.   


Sovyetler Birliği sağlık hizmetinin örgütlenmesinde dispanser modelini benimsemiş, fakat bununla yetinmeyerek sağlık hizmetinin sunumunda da, sosyalizme özgü dispanserizasyon (dispanserizatsiya – диспансеризация) yöntemini geliştirmiştir.


Ancak Sovyetler Birliği’nde dispanser kurumu, kapitalist toplumlardakilerden farklı olarak, yukarıda sıralanan ilkelerle yeniden örgütlenmiştir:


1. Kapitalist toplumlarda olduğu gibi hayır kurumu olarak değil, giderleri devlet bütçesinden karşılanan, devlet görevlisi sağlık emekçilerinin hizmet sunduğu, yurttaşların hizmeti bir sadaka olarak değil, hak olarak aldığı, yani hak temelli bir devlet hizmeti olarak  örgütlenmiştir. Kapitalist toplumlardaki dispanserlerin burjuva karakterine karşılık, Sovyetler Birliği'ndeki dispanserler proleter karakterdedir.


2. Dispanserler kapitalist toplumlarda olduğu gibi hayırseverlerin olanaklarına göre değil, devlet tarafından toplumun gereksinimlerine göre merkezi olarak planlanarak, bütün yurttaşların eşit yararlanabilecekleri şekilde örgütlenmişlerdir.


3. Kapitalist toplumlarda dispanserler, başlangıçta tamamen tedavi hizmeti sunmaktaydı. Mikrobiyolojideki gelişmelerle bulaşıcı hastalıkların etkenlerinin ortaya konmasından sonra başta sağlık eğitimi ve bağışıklama olmak üzere bazı önleyici hizmetleri de sunmaya başladılarsa da, esas olarak tedavi kurumu niteliklerini sürdürdüler. Sovyetler Birliği’nde ise dispanserler, başından itibaren önleyiciliğe ağırlık veren bir örgütlenme modeli benimsediler.


4. Kapitalist toplumlarda dispanserler sağlık hizmetlerini ve ilaçları ücretsiz sunan kurumlar olarak örgütlendiler, fakat 19. yüzyılın sonlarına doğru hayırseverlerin kurdukları cemiyetler, çeşitli yöntemlerle bağışlar toplamaya başladılar. 20. yüzyılda bazı kapitalist ülkelerde dispanserler, hizmet sundukları hastalardan çok cüzi miktarlarda da olsa bağış talep etmeye başladılar. Sovyetler Birliği’nde ise dispanserler her zaman tamamen ücretsiz hizmet sundu ve asla bağış, katkı vb  kabul etmediler.


5. Kapitalist toplumlarda dispanserler yoksullara sağlık hizmeti sunmak için örgütlendi ve 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren birçok ülkede dispanserlerden yararlanmak isteyenlerin yoksulluklarını kanıtlamaları istenmeye başlandı. Diğer yandan kapitalist ülkelerde dispanserler birer hayır kurumu olduğu için, yalnızca hayırseverlerin açtığı yerlerde örgütlendi ve diğer yerlerde yaşayanlar dispanserlerden yararlanamadılar. Sovyetler Birliği ise dispanserleri herkese açık yine ülkenin neresinde yaşarsa yaşasın herkesin erişebileceği kurumlar olarak örgütledi.  


DİSPANSER YÖNTEMİNİN MİMARI: VLADIMIR ALEXANDROVICH OBUKH


6 Nisan 1870’de Vitebsk eyaletinin Sebezh bölgesinin Sviblo köyünde doğdu. Pskov Erkek Lisesi’ni, bitirdikten sonra 1892’de St. Petersburg Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girdi. Üniversitede Marksist gruplara katıldı ve 1894 yılında RSDİP’ne girdi. Narva, Galernaya limanı ve Petersburg bölgelerinde propaganda etkinlikleri örgütledi.


1896’da tutuklandı ve sürgün edildi. Kiev’e geçerek Tıp Fakültesi’ne kaydoldu. RSDİP’nin Kiev İl Komitesi’ne girdi. 1901’de mezun oldu ve Moskova’da bir hastanede işe başladı. Burada da Moskova İl Komitesine girdi. Parti bölündüğünde Bolşeviklerin yanında yer aldı. 1904’te tutuklandı ve 4 ay hapisten sonra Sebezh’e sürgün edildi. Yıl sonunda tekrar Moskova’ya döndü ve RSDİP’nin Moskova İl Komitesi’nde Eğitim grubuna katıldı.  


1905 – 1917 atasında Birinci Şehir Hastanesi’nde çalıştı. 1917 Ekim Devrimi’nin hazırlıklarına ve devrime aktif katıldı. Dr. Mikhail Ivanovich Barsukov’la birlikte ayaklanma sürecinde Kızıl Muhafızlara sağlık hizmeti sunacak bir Sağlık Birimi oluşturmakla görevlendirdi. Devrimden sonra Bölge Dumaları Konseyi üyesi olarak görevlendirildi.


1919 – 1929 yılları arasında Moskova Sovyeti Başkanlık Divanı üyesi ve Sağlık Birimi yöneticisi olarak görev yaptı. Moskova’da sosyalist sağlık hizmetini örgütledi ve uygulamanın başında yer aldı. Sağlık hizmetlerinin önleyiciliğe ağırlık verilerek örgütlenmesini sağladı. Sağlık hizmetine dispanserizasyon yöntemini getirerek, Verem, Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar, Madde Bağımlılığı, Ana – Çocuk Sağlığı Dispanserleri, diyet kantinleri, gündüz ve gece sanatoryumları örgütledi.   



1923 yılında Sovyetler Birliği’nin ilk İşçi Sağlığı ve Meslek Hastalıkları Enstitüsü’nü ve hekimler için İleri Eğitim Enstitüsü'nü kurdu. 1925 yılında Yeni Hayat dergisini yayınlamaya başladı ve aynı zamanda Sağlık Birimi’nin yayınladığı haftalık Moskova Tıp Dergisi’nin editörlüğünü yürüttü. 1929 – 1931 yılları arasında İkinci Moskova Sağlık Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra emekliye ayrıldı. 14 Haziran 1934’de yaşamını yitirerek Novodevichy mezarlığında toprağa verildi.


Dispanserizasyon modeli, Moskova Sovyeti Sağlık Birimi sorumlusu Dr. Vladimir Aleksandrovich Obukh ve yönetimindeki sosyal hijyenistler tarafından, başlangıçta Moskova’daki sanayi kuruluşlarında çalışan işçilerin tüberküloz yönünden izlenmeleri için örgütlenmiştir.

 

1922 yılı başında bu amaçla sekiz Verem Dispanseri açılmış, sağlık emekçileri sorumlu oldukları sanayi kuruluşlarına giderek işçileri muayene etmeye başlamışlardır. Ekim başına kadar 33.213 işçi muayene edilmiş, 23.643 işçinin (yüzde 71) tüberkülozlu veya tüberküloza yakalanma riskinin yüksek olduğu tespit edilmiştir.

 

Tüberkülozlu hastaların tedavilerinin planlanarak gözetime alınmalarından sonra dispanserizasyonun kapsamı cinsel yola bulaşan hastalıklar, madde bağımlılığı ve meslek hastalıkları alanlarına genişletilmiştir. Tüberküloz mücadelesinden edinilen deneyimle kısa sürede işyerlerindeki bütün sağlık sorunlarına hakim olan sağlık emekçilerin başarısı üzerine, dispensarizasyonun bütün Moskova nüfusunu ve bütün sağlık sorunlarını kapsayacak şekilde genişletilmesi için çalışma başlatılmıştır. 


1925 yılında Moskova Sovyeti, Moskova’da sağlık hizmetlerinin dispanserizasyon yöntemiyle sunulmasını onaylamıştır. 1925 yılından itibaren Sovyetler Birliği’nin bütün Cumhuriyetlerinde dispanserizasyon yönteminin daha küçük ölçeklerde pilot denemelerine başlanmıştır.



GÜNÜMÜZDE DİSPANSERİZASYON: KÜBA


Küba dispanserizasyonu, bireylerin ve toplumun sağlık durumunun örgütlü (sistematik), sürekli (ana rahmine düştüğü andan mezara kadar) ve dinamik olarak klinik, epidemiyolojik ve sosyal yönlerden değerlendirilmesi ve planlı, kapsamlı müdahalelerde bulunulması süreci olarak tanımlamaktadır.

 

Sosyalizme özgü dispanserizasyonun, kapitalist hasta muayenesinden en önemli farkı, bireylerin yalnızca bedensel ve ruhsal yönden değil, aynı zamanda çevresel (epidemiyolojik) ve sosyal yönden de muayene edilmesidir.

 

Kapitalist toplumlarda genellikle çevre sağlığı hizmetleri, klinik hizmetlerden ayrı örgütlenmiştir, fakat hiçbir kapitalist ülkede sağlık hizmeti bireyleri sosyal yönden değerlendirmez. Bireylerin sosyal yönden değerlendirilmeleri sosyalizme özgü bir hizmettir.

 

Sosyal değerlendirmede bireylerin maddi yaşam ve çalışma koşulları değerlendirilmektedir. Sağlığın sosyal belirleyicileri olarak tanımlanan belirleyiciler (gelir, istihdam, barınma, beslenme koşulları, eğitim, erken çocukluk bakımı, mesleki riskler vb) yönünden bir sosyal çalışmacı ile birlikte değerlendirilen bireylerin sağlıklarını olumsuz yönde etkileyebilecek koşullara yönelik tedbirler alınır. Bu uygulama hiçbir kapitalist ülkede bulunmamaktadır.

 

Uygulamada sosyalist bir toplumda bireyin sağlık yönünden gözetimi, gebelik tespiti ile başlar. Kadınının hamile kaldığı anlaşıldığında başlayan doğum öncesi bakım hizmetleri, hem anne adayına, hem de ana rahmine düştüğü andan itibaren doğacak bebeğine yöneliktir. Bu süreçte bebeğe yönelik hizmetler anne adayı üzerinden sunulur.

 

Bebek, doğduğu andan itibaren, ilk yaşını tamamlayana kadar bebek gözetimi, bir yaşından kreş ve/ya anaokuluna başlayana kadar çocuk gözetimi çerçevesinde izlenir. Bireyin eğitim hayatı boyunca sağlık gözetimleri okul hekimliği sorumluluğundadır. Okul hekimliği, bütün öğrencileri üniversiteden mezun olana kadar düzenli ve sürekli sağlık gözetiminde tutar.

 

Eğitim hayatından sonra iş hayatına girenler, işyeri hekimliği sorumluluğuna girerler. İşe giriş muayenesiyle başlayan süreç, bireyin işine ve bireysel özelliklerine göre değişen sıklıklardaki periyodik muayenelerle iş yaşamının sonuna kadar sürer.

 

Çalışma yaşamını tamamlamış emekliler ve çalışamayacak durumda olanların sağlık gözetimleri, yerel olarak örgütlenmiş sağlık kurumlarında sürdürülür. Bu gözetim kişinin yaşamının sonuna kadar devam eder.

 

Görüldüğü gibi sosyalist toplumlarda sağlık gözetimi süreci, sözcüğün tam anlamıyla ana rahmine düşülen anda başlar ve mezara kadar kesintisiz devam eder. Hiçbir kapitalist toplum yurttaşlarına böyle kapsamlı bir hizmet sunmaz. Kapitalist toplumlarda bu tür bir hizmetten ancak toplumun bu hizmeti satın almaya gücü yeten kesimleri yararlanabilirler.



 

Dispanser (Gözetim) Grupları

 

Birinci basamakta bir hekim, hemşire ve sosyal çalışmacıdan oluşan bir ekip tarafından klinik, epidemiyolojik ve sosyal yönlerden muayene edilen bireyler, sağlık yönünden dört risk grubundan birine alınarak izlenirler.

 

Grup I – Sağlıklı kabul edilenler: Sağlık yönünden bilinen bir riske maruz kalmayan, herhangi bir bedensel – ruhsal sorunu veya engelli hali bulunmayan, büyüme ve gelişme derecesine göre gündelik yaşamını bağımsız olarak sürdürebilen bireyler.

 

Bu gruba alınan bireyler sağlık ekibi tarafından yılda 1 kez izlenirler. Bu süre içinde bireyler rahatsızlıkları nedeniyle sağlık ekibine başvurursa veya sağlıklarını olumsuz etkileyebilecek bir maruziyet söz konusu olursa (hamilelik, iş değişikliği vb) bireyler yeniden değerlendirilir ve durumlarına uyan dispanserizasyon (gözetim) grubuna alınırlar.

 

Grup II – Sağlık yönünden risk altında olanlar: Kontrol edilmediği takdirde sağlıklarını, gündelik yaşamlarını bağımsız olarak sürdürebilme yeteneklerini tehlikeye sokacak risklere maruz kalan bireyler.

 

Toplumun büyük bir bölümü bu gruba girer ve bu grup birçok alt-gruba ayrılır. Bebekler, çocuklar, okul çağındakiler, doğurganlık çağındaki kadınlar, hamileler, lohusalar, yaşlılar, işyerlerinde fiziksel, kimyasal, biyolojik ve psikososyal tehlikelere maruz kalanlar vb bu gruptadır. Bu gruptaki bireyler maruz kaldıkları risklere göre hazırlanan rehberler çerçevesinde farklı sıklıklarda izlenirler ve farklı muayenelere tabi tutulurlar (bebek izlemi, gebe izlemi, ağır ve tehlikeli işlerde çalışanların periyodik muayeneleri, okul izlemleri vb).

 

Grup III – Hastalar

 

Halihazırda aktif bir hastalığı olanlar, iyileşene kadar bu kategoride, hastalığının durumunun gerektirdiği sıklıkta izlenir ve iyileştikten sonra daha önce atanmış olduğu dispanser (gözetim) grubuna alınırlar.

 

Grup IV – Engelliler ve kronik hastalıkları olanlar

 

Bu kategoridekiler de engellilik durumlarına ve kronik hastalıklarına göre çeşitli alt-gruplara ayrılır ve her grup için özel olarak hazırlanmış rehberlere göre gözetimleri sürdürülür.




Akut ve kısa süreli hastalık durumlarında dispanserizasyon, sağlık sorununun talepleri ve bireyin özelliklerine göre farklılaşır. Bu durumlar genellikle hastalığın şiddetinin düşük, mortalite olasılığının az olduğu durumlardır, fakat tedavi sürecinde komplikasyonlar gelişebilir. Bu nedenle ziyaret sıklığının 2 günde bire kadar indirilmesi gerekebilir. Bu durumlarda bireyin dispanserizasyon grubunun değiştirilmesi gerekmez, birey iyileşince bireysel özellikleri ve dispanserizasyon grubunun taleplerine göre belirlenen düzenli izlemlere devam edilir.

  

İşçiler için dispanserizasyon, işçinin bireysel değerlendirmesine göre atandığı dispanserizasyon grubunun taleplerine ek olarak, işçinin üretim biriminde maruz kaldığı risk faktörlerinin de (biyolojik, fiziksel, kimyasal ve psikososyal) göz önüne alınmasını gerektirir. Her üretim biriminde sağlık etkinliklerinin planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi işyerindeki maruziyetler dikkate alınarak gerçekleştirilir. 


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder