Bugün haberlerde Sağlık Bakanı Fahrettin
Koca’nın sözlerini görenler gözlerine inanamadılar. Bakan Koca, Hürriyet
Gazetesi’nde Ahmet Hakan ile yaptığı söyleşide aynen şu cümleyi sarfediyor:
“Bu sorunun (COVID 19 salgını kastediliyor)
tamamen ortadan kalkması için yapılması gereken tam izolasyon (vurgu Ahmet Hakan’ın)”.
Gözlerimize inanamıyoruz. Çünkü salgının başından, Şubat ayından beri her gün biz ne diyorduk? Ne dediğimiz bir kez daha anımsatalım: Test yapılarak hastalar bulunacak, hastalar izole edilecek ve temaslılar karantinaya alınacak. Bütün dediğimiz buydu…
Değerli okurlarımız, yanlış
anlaşılmasın, bu bizim şahsi “görüşümüz” filan değildi. Bunu biz söylemiyorduk,
“tıp” söylüyordu, “bilim” söylüyordu, tıp kitapları yazıyordu. Ve salgınla
mücadelenin bilinen başka bir yöntemi yoktu.
Ve sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin
Sağlık Bakanı da tıbbın ve bilimin sözüne geldi. Kendisini gerçekten yürekten
kutluyoruz, “samimi itirafı” için teşekkür ediyoruz.
Biz, ne kendisi de bir “hekim” olan
Sağlık Bakanı’nın, ne de yine “hekimlerden” oluşan Bilim Kurulu’nun, salgınla
mücadele için ne yapılması gerektiğini “bilmediklerini” asla düşünmedik.
Düşünemezdik, çünkü salgınla mücadele için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın
dediği gibi “tam izolasyon” gerektiği, tıp fakültelerinin “üçüncü” sınıfında
okutulan halk sağlığı kitaplarında yazılı bir bilgiydi. Bakan ve Bilim Kurulu
üyeleri bunu bilmeden değil doktor, uzman, profesör olabilmek, daha dördüncü
sınıfa bile geçemezlerdi. En azından ben geçirmezdim…
Tabii bu durumda akla başka bir soru
geliyor. Biliyorlardı da neden uygulamadılar? Binlerce insanımız pisipisine mi
yaşamlarını yitirdiler?
Bu sorunun yanıtı da Bakan’ın Ahmet
Hakan ile yaptığı söyleşide. Bakan Ahmet Hakan’a aynen şöyle diyor:
“Fakat dünyada hiçbir ülke tam
izolasyona geçmek istemiyor. Türkiye de istemiyor”.
Anlıyoruz ki, aslında biz sorunun
çözümünü “başından beri” biliyormuşuz, fakat bu çözümü yaşama geçirmek “istemiyormuşuz”.
Neden? Gerçekten neden?
Bu sorunun da yanıtı tamamen
“duygusal”.
Tam izolasyon demek, en basit
tanımıyla hayatın, yani “üretimin” durması demek. Üretimin durması demek de,
herkesin kolayca tahmin edebileceği gibi “kazançların” durması demek.
Bu salgının durdurulabilmesi için kaç
gün tam izolasyon gerekiyor? 14 gün. Haydi hesaplamada kolaylık olsun diye 15
diyelim. Eğer dünya tam izolasyona geçerse, bütün dünyada üretim durursa, 15
günlük kayıp ne kadar olur? Bunu hesaplamanın “en basit” yolu, dünyanın toplam
gayrısafi hasılasını 24’e bölmektir. Yani dünyanın gayrısafi hasılası olan 142
trilyon doları 24’e bölerseniz, insanları 15 gün evinde yutmanın ekonomik
maliyetinin 6 trilyon dolar olduğunu bulursunuz.
Demek ki dünyada tam izolasyona
geçilseymiş, ekonomik kayıp 6 trilyon dolar olacakmış. Peki, şimdi tam
izolasyona geçmedik, insanları maskeyle oyaladık da ne oldu? Kayıp daha mı az?
Değerli okurlarımız, belki 6 trilyon
dolar gözünüze “büyük” görünmüş olabilir. Gerçi herkes bugüne kadar yaşamını
yitiren 855 bin insanın yaşamının 6 trilyon dolardan daha kıymetli olduğunu
kabul edecektir, fakat biz yine de 6 trilyon doların ne anlama gelebileceğine
bakalım.
Anımsayacaksınız, ABD Başkanı Donald
Trump geçtiğimiz Mart ayında pandeminin ABD ekonomisine etkilerini hafifletmek
için bir “ekonomik destek paketi” açıklamıştı. Peki, bu ABD tarihinin “en
büyük” destek paketinin büyüklüğünü anımsıyor musunuz? Evet, yanılmadınız, tamı
tamamına 6 trilyon dolar.
Yani neymiş? Eğer ABD Başkanı Trump
geçtiğimiz Mart ayında 6 trilyon doları ABD’li iş adamlarına (kapitalistlere)
enjekte edeceğine, dünyanın tam izolasyona geçmesi için harcasaymış, 855 bin
insan bugün aramızda olacaktı ve biz önümüzdeki kış salgınla nasıl baş
edebileceğimizi konuşmuyor olacaktık.
ABD’den bir yanıt daha var. Gene
inanılır gibi değil, fakat ABD’nin 11 Eylül saldırısından beri “terörle
mücadeleye” tamı tamına 6 trilyon dolar harcadığı bildirildi. Taliban’ından
El-Kaide’sine, İŞİD’ine kadar bütün teröristler de yerli yerinde durduğuna göre
ABD’nin bu 6 trilyonu “sokağa attığı” da söylenebilir. O halde demek ki ABD
terörle mücadele diye sokağa atabildiği parayı, pekala dünyada tam izolasyon
için de kullanabilirmiş.
Fakat ABD, Sağlık Bakanı Koca’nın da
çok veciz biçimde ifade ettiği gibi bunu “istememiş”…
Son olarak yazımızı yine bugün
Bakan’ın “itirafından” sonra medyaya düşen Bilim Kurulu üyesi Tevfik Özlü’den
gelen diğer bir “samimi itirafa” değinerek bitirelim.
Bilim Kurulu üyesi Profesör Özlü de,
bir radyo kanalında yaptığı konuşmasında “Sosyal medyadan bana yazıyorlar ‘niye
şöyle yapmadınız? neden böyle karar aldınız?’ gibi ama bizim böyle bir yetkimiz
yok. Bilim Kurulu olarak biz karar alamıyoruz" demiş.
Değerli okurlarımız, yukarıda da
belirttiğimiz gibi biz asla her biri hekim olan, uzman hekim olan, profesör
olan Bilim Kurulu üyelerinin salgınla mücadele için ne yapmak gerektiğini
“bilmediklerini” asla düşünmedik. Çünkü bu kadar “basit” bir bilgiyi bilmiyor
olsalar, tıp fakültesini bitiremezlerdi. Fakat açıkçası neden bu bilgilerini
toplumla paylaşmadıklarını, neden Bilim Kurulu toplantılarında ifade
etmediklerini düşünmeden de edemiyorduk. Sağolsun Profesör özlü bizi bu konuda
aydınlattı.
Meğer bizim Bilim Kurulu üyelerimiz,
sözcüğün tam anlamıyla Bilim Kurulu’nda “etkisiz eleman” olarak görev almışlar.
Alınan hiçbir karar, gerçekleştirilen hiçbir uygulama üzerinde “etkileri”
yokmuş. Tabii koca koca Profesörlerin böyle bir Kurul’da etkisiz eleman olarak yer
almayı nasıl “içlerine sindirirebildiklerini” sorabilirsiniz, fakat biz
sorumuzun yanıtını aldık.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder