Translate

17 Eylül 2020 Perşembe

Sağlık Ocakları salgını dizginleyebilirdi

Türkiye tarihinin en ciddi sağlık krizine koşuyor. Sağlık Bakanı’nın günlük açıklamalarında krizin giderek derinleştiğini görebiliyoruz. Resmi verilere göre ilk vakanın görüldüğü 10 Mart’ın üzerinden altı aydan fazla bir süre geçmesine rağmen salgının kontrol altına alınamamış olmasında, Türkiye’nin Sağlık Ocaklarını kapatarak aile hekimliği sistemine geçmesinin büyük rolü vardır.

 

Türkiye’de sağlık hizmetleri 1961 yılında kabul edilen 224 sayılı kanunla sosyalleştirilmiş ve birinci basamakta koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin bir arada sunulduğu Sağlık Ocakları ve Sağlık Evleri örgütlenmiştir.  Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği bölgelerde hizmetin nasıl yürütüleceğini tanımlayan 154 sayılı yönergeye göre Sağlık Ocağı’nın sunması gereken hizmetler 27 başlık altında toplanmıştır ve bunlardan altısı doğrudan olmak üzere 15’i bulaşıcı hastalıklarla mücadele ile ilgilidir.

 

154 sayılı yönergeye göre sıtma eradikasyonu, verem savaş, frengi ve lepra savaş, trahom savaş ve diğer bulaşıcı hastalıklarla mücadele ile görevlendirilmiş olan Sağlık Ocakları, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede “uzmanlaşmış” sağlık kurumlarıdır. Bulaşıcı ve salgın hastalıkların önlenmesinde en etkili yöntemlerden biri olan aşılama – bağışıklama çalışmalarından da sorumlu olan Sağlık Ocakları, sürveyans ve filyasyon çalışmalarıyla bulaşıcı hastalıkların kontrol altında tutulmasını sağlarlar.

 

Sağlık Ocakları yürüttükleri “sürveyans” çalışmalarıyla toplum içindeki sağlık olaylarına ilişkin veriler toplar, analiz eder, değerlendirir, yönetir ve rapor eder. “Filyasyon” çalışmalarıyla da bulaşıcı hastalıklarda kaynak aranır, hastalar izole edilir, temaslılar tespit edilir ve karantinaya alınır.

 

Bu görevlerin yerine getirilebilmesinin en önemli koşulu, Sağlık Ocağı’nın sorumlu olduğu bölgede yaşayan nüfusa hakim olmasıdır. Sağlık Ocakları bunu her yıl düzenli olarak ev ev dolaşarak tuttukları sağlık kayıtları (Ev Halkı Tespit Fişleri) sayesinde başarır. Diğer yandan Sağlık Ocakları, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede çok büyük bir rol oynayan “Çevre Sağlığı” hizmetlerinden de sorumludur.

 

Türkiye’de Sağlık Ocakları kapatılarak aile hekimliği sistemine geçildiğinde, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede büyük önemi olan bu iki işlev ortadan kaldırılmıştır. Aile hekimliği, Sağlık Ocağı gibi “bölge tabanlı” kurumlar değildir. Aile hekiminin hizmet sunduğu bölgede yaşayanların o aile hekiminde hizmet alma zorunluluğu olmadığı gibi başka bir bölgede yaşayan biri istediği takdirde başka bir bölgede hizmet sunan bir aile hekimine kaydolabilir.

 

Böylece aile hekimlerinin hizmet sundukları bölgede nüfusa hakim olmaları, dolayısıyla bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelenin “olmazsa olmazı” sürveyans ve filyasyon çalışmalarını yürütebilmeleri olanaksız hale gelmiştir. Diğer yandan Sağlık Ocakları’nda bu çalışmalar, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede uzmanlaşmış sağlık memurları ve çevre sağlığı teknisyenleri tarafından yürütülüyordu. Aile hekimliği sisteminde bu kadrolara da yer verilmemiştir.

 

Bugün dünya üzerinde Covid 19 salgınını başarıyla kontrol altına alan ülkelere baktığımızda, bu ülkelerin sürveyans ve filyasyon çalışmalarını gerektiği gibi yürütebilen ülkeler olduğunu görüyoruz. Salgının ilk ortaya çıktığı Çin’de hastalık bu sayede kısa sürede kontrol altına alınabilmiştir. Yine Küba’da, Vietnam’da, Hindistan’ın Kerala eyaletinde Türkiye’de kapatılan Sağlık Ocaklarına benzer yapılarla salgın kısa sürede kontrol altına alınmıştır.

 

Sadece “bireye” yönelik hizmetlerin sunulduğu, ondokuzuncu yüzyıldan kalma solo-pratiğe dayalı aile hekimliği sistemi ilkel ve çağdışı bir sistemdir ve bir hekim ve bir hemşireden ibaret kadrosuyla günümüzün sağlık gereksinimlerine yanıt verememektedir. Covid 19 salgını, yalnızca bireylere değil, aynı zamanda topluma yönelik kapsamlı hizmetlerin de sunulduğu çağdaş sağlık kurumları olan, yukarıdaki resimde görüldüğü gibi çeşitli mesleklerinden onlarca sağlık emekçisinin görev yaptığı Sağlık Ocaklarının kapatılmasının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.  


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder