Son birkaç haftadır medyada birçok “akademisyenin” pandemi mücadelesinin çok kötü yönetildiğine ilişkin yorumlarını okudukça bu soruyu kendime sormadan edemiyorum:
“Acaba Mart ayından Ağustos’a kadar Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın pandemi mücadelesini çok iyi yönettiğini söyleyen, her fırsatta tonton Bakan’ı öven, Bakanlığın Bilim Kurulu’ndakilere toz kondurmayan ben miydim”?
Dün “Bakan daha ne yapsın? Tarihte
halkını Fahrettin Koca gibi an be an bilgilendiren Bakan oldu mu? Adama çamur
atmayın, süreci çok iyi yönetiyor” diyenler, bugün “salgın böyle yönetilmez,
çok yanlış işler yapılıyor” diyorlar.
Dün Sağlık Bakanı “pandemi
mücadelesinde dünyada birinciyiz, yabancılar bunu nasıl başarıyorsunuz diye
soruyor” derken ağızlarını açmayanlar, bugün “yanlış bilgilendirildik”
diyorlar.
Bu süreçte tıbba ve bilime aykırı neler
yaşadık, anlatmakla bitmez. Salgınla mücadelede yapılan her şey, alınan her
karar, her uygulama tıbba ve bilime aykırıydı.
Daha Şubat ayında, henüz hastalık
Türkiye’ye ulaşmamışken salgın mücadelesinin hastanelerde değil, birinci
basamakta verilmesi gerektiğini yazdık. Tek tek hastaları iyileştirerek
salgının üstesinden gelemezsiniz, çok sayıda test yapıp hastaları bulmalı,
izole etmeli ve temaslıları izlemelisiniz dedik. Dün biz bunları söylerken ağızlarını
bıçak açmayanlar, bugün deli Emin gibi “şerrrefsizim benim aklıma gelmişti”
diyerek dolaşıyor.
Biz Mart ayında Küba’nın pandemiye
karşı nasıl hazırlandığını, hangi tedbirleri alarak neler yaptığını anlatırken,
Türkiye’nin Küba’yı örnek alması gerektiğini yazarken “salgınla mücadelede başka
yöntemler de varmış” demeyenler, bugün Bakanlığı bizim Mart ayında
yazdıklarımızı yapmadığı için suçluyorlar.
Tarihe “Dardanel Faciası” olarak
geçecek olan “kapalı devre” çalışma ucubesini asla unutmayacak ve
unutturmayacağız. İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu kararı ile tıp ve bilim patronun
çıkarlarına alet edildi ve PCR testi pozitif çıkanlar evlerinden alınarak
işyerine getirildi. Tam 14 gün hastalarla sağlıklılar gündüz işyerinde, gece
yurt odalarında bir arada tutuldu. O gün bu uygulamaya bizden başka karşı çıkan
bir akademisyen duydunuz mu?
Dardanel’de işçileri kanun zoruyla,
kanuna karşı çalışmaya zorlayan kararın altında CHP’li Belediye Başkanı’nın,
CHP’li belediyenin hekiminin, Çanakkale Tabip Odası tarafından İl Umumi
Hıfzıssıhha Kurulu’nda görevlendirilen hekimin de imzası var. TTB bugüne kadar
bu meş'um kararın altında imzası olan hekimler hakkında bir işlem yaptı mı?
“Daha ne istiyorsun? Sonunda senin
dediğin yere gelmişler…” diyebilirsiniz. Fakat keşke öyle olsa. İşin aslı öyle
değil. Bakanlığın açıkladığı rakamları artık Türkiye’de tek bir AKP’li dahi
inanmaz hale geldikten sonra eleştirmeye başlayanlar, bugün de hala pandemiyle
mücadele için alınması gereken toplum düzeyli tedbirler konusunda
suskunluklarını koruyorlar.
İsteyen herkes soL Portal’da Sınıfın
Sağlığı arşivlerinde bizim Mart değil, daha Şubat ayında neler yazdığımızı
bulabilir. 2 Şubat tarihli bir yazımızda pandemiden en çok işçilerin ve
emekçilerin etkileneceğini yazmışız. 25 Şubat tarihli başka bir yazımızda aynen
şu ifadeler yer alıyor:
“İnanması kimilerine güç gelebilir, fakat insanlar, daha mikrobun, hastalıkların bulaşmasının ne olduğunun bilinmediği dönemlerde bile, bulaşıcı hastalıklara karşı ‘toplumsal’ düzeyde tedbirler alınması gerektiğini fark etmişlerdi. Örneğin bu tür toplumsal tedbirlerden biri olan ‘karantina’ uygulaması, bin yıl önce, bu tür hastalıkların bir ‘kuluçka süresi’ olduğu bilinmediği halde, başarıyla uygulandığında salgınları durdurabilmişti”.
“Bugün yirmibirinci yüzyılda tıp, elbette salgınlarla nasıl mücadele edileceğini binlerce yıl öncesinde olduğundan daha iyi biliyor. Fakat topluma egemen olan bireyci burjuva ideolojisi tıbbın da gözlerini kör ediyor ve toplumları salgınlar karşısında ‘savunmasız’ bırakıyor”.
Bakmayın bu ahlaksız medya
profesörlerinin timsah gözyaşlarına. Nasıl Şubat ayında yazdıklarımızı
görmezden geldilerse, bugün de görmezden gelmeye devam ediyorlar.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder