Translate

11 Kasım 2020 Çarşamba

Hekimlik nereye?

Bugünlerde Türkiye hekimlik alanında şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş bir deneyim yaşıyor. Sağlık Bakanlığı bu yıl grip aşısının kimlere yapılabileceği “kararını” verme işini bizzat üstlendi ve uygulamaya başladı.

 

Uygulama kabaca şöyle: Sağlık Bakanlığı, kerameti kendinden menkul ve hiçbir bilimsel dayanağı bulunmayan bir risk değerlendirmesi yaparak, toplum içinde kimlere grip aşısı yapılacağına bizzat karar veriyor. Bu süreçte aşı yapılacak insanların “hekimlerinin” hiçbir rolü yok.

 

Sağlık Bakanlığı yaptığı risk değerlendirmesinin sonuçlarını e-Nabız üzerinden ilan ediyor. Vatandaşların internet üzerinden e-Nabız hesaplarına girmeleri ve bu yıl kendilerine aşı yapılıp yapılmayacağını öğrenmeleri, eğer Sağlık Bakanlığı kendilerini aşı yaptırmaya uygun görmüşse aile hekimlerine giderek reçetelerini almaları öğütleniyor.

 

Şüphesiz Türkiye’de milyonlarca insan Sağlık Bakanlığı’nın “hayal” ettiği dünyada yaşamıyor. Birçok insanın internet erişimi yok, birçokları da e-Nabız gibi uygulamaları kullanmayı bilmiyor. Bu insanlar aşı yaptırmak için aile hekimlerine gittiklerinde, Sağlık Bakanlığı’nın kendilerini aşı için uygun bulup bulmadığını aile hekimlerinden öğreniyorlar.

 

Bu süreçte aile hekiminin rolü sadece Sağlık Bakanlığı’nın aşı yapılmasını uygun gördüğü insanların aşıyı eczaneden temin edebilmeleri için bir pusula vermek. Burada meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için özellikle “reçete” değil pusula terimini kullanıyoruz.

 

Aslına bakarsanız bu sürece aile hekiminin neden konduğu da çok belli değil. Aile hekiminin yaptığını, yani internet üzerinden kişinin aşı almaya “hakkı” olup olmadığını eczacı da görebilir ve eğer Sağlık Bakanlığı uygun görmüşse kişiye aşısını verebilir.

 

Açıkçası bugüne kadar meslek örgütlerinin ve tıp fakültelerinin bu konuda kıyameti kopartmalarını beklerdim fakat maalesef konunun tartışıldığını bile göremedim. Oysa konu bugün sağlık ortamında tartışılan konulardan çok daha önemli.  

 

Bakın burada “neyi” konuştuğumuzu bir kez daha düşünelim. Burada Sağlık Bakanlığı hekimlerin “tıbbi karar verme” yetkisine müdahale ediyor. Konumuz budur. Olması gereken nedir? Hekimin hastasının durumuna göre aşı yaptırması gerekip gerekmediğine “karar vermesi”. İşte Sağlık Bakanlığı bu yetkiyi “gasp” ediyor.

 

Sağlık Bakanlığı burada yalnızca hekimin tıbbi karar yetkisini gasp etmekle kalmıyor, “politikayı” bilimin üzerine koyarak, bilimi de ortadan kaldırıyor.

 

Tıp bilimi kimlerin grip aşısı yaptırması gerektiğini çok açık bir şekilde ifade ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) grip yönünden “en çok” risk altında olanları şöyle sıralıyor: hamileler, 5 yaş altında ve 65 yaş üzerinde olanlar, kronik hastalıkları olanlar, sağlık emekçileri. DSÖ’ne göre sayılan risk gruplarında yer alanlara her yıl düzenli olarak grip aşısı yapılması gerekiyor.

 

İronik bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında grip yönünden risk altında olanlara baktığınızda şunu görüyorsunuz: 65 yaş ve üzeri ve 2 yaş altı kişiler, 6 ay- 18 yaş arasında olup uzun süre aspirin kullanması gerekenler, şeker hastalığı dahil herhangi bir metabolik hastalığı olanlar, astım dahil kronik solunum yolu hastalığı olanlar, kronik böbrek hastalığı olanlar, kronik kalp ve damar sistemi hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan hastalığı olanlar, kanser hastaları, immunsupresif ilaç kullananlar, HIV/AIDS hastaları), huzurevi, bakımevi vb. ortamlarda yaşayanlar, aşırı kilolu olanlar ve gebeler…

 

Hani tam da “karakolda doğruyu söyler, mahkemede şaşar” durumu. Sağlık Bakanlığı bizzat kendi web sayfasında yukarıda sıralananların grip yönünden risk altında olduğunu ilan ediyor, fakat sıra korunmaya gelince bunları unutup başka bir risk değerlendirmesine gidiyor.

 

Bazıları bu durumun nedeninin elde yeterli miktarda aşı bulunmaması olduğunu idddia edebilir. Bu iddiaya göre Sağlık Bakanlığı elindeki çok az miktardaki aşıyı “en çok risk altında” olanlara kullanmaktadır. İlk bakışta makul görünebilen bu iddia kesinlikle geçersizdir. Çünkü yine aynı soruna dönüyoruz: kimin “en çok” risk altında olduğuna hekim değil, Sağlık Bakanlığı karar veriyor.

 

Duruma bir de şöyle bakalım: Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında grip yönünden risk altında olduğu belirtilenlerin sayısı yaklaşık 27 – 33 milyon, ortalama 30 milyondur. Sağlık Bakanlığı bu yıl Mart ayında en az 30 milyon doz aşı sipariş etmek yerine anlaşıldığı kadarıyla 1,5 milyon doz aşı sipariş etmiş. Bu sorunun çözümü Sağlık Bakanlığı’nın hekimin tıbbi karar verme yetkisini gasp etmesi midir?

 

Türkiye’de yüzden fazla tıp fakültesi ve binlerce halk sağlığı uzmanı, enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve göğüs hastalıkları uzmanı var. Neden sorun tıp camiasının önüne konup, hekimin tıbbi karar verme yetkisi gasp edilmeden bir çözüm bulunması istenmiyor?  

 

Ben sorunun grip aşısıyla sınırlı olduğunu düşünmüyorum. Aksine bunun bir “başlangıç” olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın ileride e-Nabız üzerinden hekimlerin tıbbi karar verme yetkisine daha fazla müdahale edeceğine inanıyorum. Bugün tıp fakültelerinden ve meslek örgütlerinden itiraz gelmemesi Sağlık Bakanlığı’nı bu konuda daha da yüreklendirecektir.

 

Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder