Translate

5 Kasım 2020 Perşembe

Salgın yönetimine ilişkin düşüncelerimiz kabul görmeye başladı

Değerli Toplumcu Tıp / Sınıfın Sağlığı okurları,

Aşağıda Gaye Usluer'in makalesini okuyacaksınız. Makalenin “salgına” ilişkin söyledikleri size tanıdık gelecek çünkü bunlar geçtiğimiz sekiz ay boyunca neredeyse her gün bıkmadan usanmadan yazdığımız şeyler. Sonunda duyulmuş olmaktan ve salgının nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin düşüncelerimizin her gün daha çok kabul görmesinden çok mutluyuz. Bu mutluluğu sizlerle paylaşmak istedik. Artık çözüme bir adım daha yakınız!

 

Gündeme de hız limiti lazım!

 

…. Yeniden bir başka güncele dönecek olursak, Covid-19’a dair söylenecek söz ve yapılması gerekenler henüz bitmedi. Üstelik İzmir bölgesinde deprem gerçeği ve sonuçları arasına Covid-19 salgınının mevcut koşullardan  nasıl etkileneceği konusunun da ivedilikle girmesi gerekiyor.

 

Yani İzmir’de yaralar sarılırken, Covid-19’a ilişkin önlemlerin de artırılması ve yeni bir planlama gerekmekte.

 

1 Haziran’da hoyratça ve kuralsız başlatılan “yeni normal” sürecinin Türkiye ve dünyayı ne hale getirdiğini hep birlikte gördük. Covid-19 salgını adeta şaha kalktı. Vaka sayısı açısından salgının merkezi ABD iken, Eylül ayıyla birlikte Avrupa ülkeleri merkez haline geldi. Okulların açılması çocuklarda Covid-19 enfeksiyonunu artırırken, bağlantılı erişkin nüfusta da günlük vaka sayıları arttı.

 

Ve başa döndük. Tüm dünya ülkeleri yeni kısıtlamaların planlaması içinde. Kimi ülkeler 14 günlük ya da 30 günlük sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Kimi ülkelerde çalışma saatlerine ilişkin ciddi düzenlemeler var. Görünen o ki bu kış zorlu geçecek.

 

Önümüzdeki aylar bir yandan Covid 19 enfeksiyonuyla uğraşarak, öte yandan başta grip olmak üzere diğer kış enfeksiyonlarıyla uğraşmaya devam edeceğiz.

 

Bu karmaşa yumağının içinde Türkiye ne yapıyor?

 

Sürece dair en önemli yanılgı salgının erken biteceğinin düşünülmesi. Ölçülmeden atılan adımlar. Deneme-yanılma türü davranış modelleri. Ama en kötüsü salgın yönetiminin bilimle değil, siyaset kurumu ile yapılmaya çalışılması.

 

Soru belli; Önce İnsan sağlığı mı, önce ekonomi mi?

 

Siyasi akıl “ekonomi seçeneği”ni doğru cevap olarak işaretleyince, gelinen durum meydanda.

 

Sürece dair en önemli ve halen sürdürülmekte olan yanlış ise salgın yönetiminin şeffaf yapılmıyor olması. Türkiye’nin salgının 8.ayında halen verilen rakamlar üzerinden vaka sayısı mı, hasta sayısı mı konusunu tartışıyor olması şüphesiz normal değil.

 

Resmi makamlarca günlük 2000-2500 arasındaki yeni hasta sayısı bildirilirken, ülkemizin en kalabalık metropolünde günlük yeni vaka sayısının 10 bine yakın olduğunu biliyoruz. 

 

Resmi makamların verdiği rakamların artık hiçbir karşılığı yok. Şeffaf yürütülmeyen salgın yönetimi, vatandaşın güven duygusunu kaybettirdi. Dahası ve tehlikelisi güveni yitirdiğinizde dayanışma da yok oluyor. Ve bu aşamada siz, siyasiler istediğiniz kadar “maske, mesafe ve temizlik” deyin, o toplum artık size güvenmediği için, kuralları kendi koyuyor. Yani canı nasıl istiyorsa…

 

Salgının üçüncü “zirve” döneminde mutlak olan, sağlık sisteminin hizmetinde aksama olacağı. Hastanelerde yatak doluluk oranları giderek şişmeye başladı. Sağlık personeli hem yorgun, hem kaygılı.

 

Yakında hastalarımızı yatıracak yatak bulamayabileceğimiz gibi, insan kaynağımız olan sağlık personeline dair de sıkıntılarımız olacak.

 

Ne yapılmalı sorusuyla birlikte, Ne yapmak zorundayız sorusunun cevabını Bilim İnsanları verecek. Siyaset kurumu ise bu kararları, yapılması gerekenleri “UYGULAYACAK!”

 

Unutulmaması gereken, ne yapıp edip “bulaş zinciri”ni kırılmasıdır!

 

Bu defa ve bu aşamada küçük kısıtlamalarla, ya da aç-kapa yöntemiyle sorunun çözümü mümkün görünmemektedir.

 

Bu nedenle ivedilikle en az 14 günlük kısıtlama vakit geçirmeden devreye sokulmalıdır.

 

Bireyleri “Maske, Mesafe ve Temizlik” kurallarına uyum konusunda ikna edebilmenin de temel koşulu budur.

 

Prof. Gaye Usluer

 

https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/turkiye/gundeme-de-hiz-limiti-lazim?amp&fbclid=IwAR3EetsUNR1hqVcqXrkWiHxo11ZGAnCd36gXt-IArdidp_URxsXPJsvspmk

 

Görüşlerimizi desteklemeye başlayan diğer bilim insanları:

 

Prof. Dr. Esin Şenol:

 

“Bulaşma noktalarımız ev içi, iş yerleri, toplu taşıma araçları ve bize gelen bildirimlere göre açılmış olan okullar. Bunun dışında da kalabalıkların bir araya geldiği ve kontrolsüz bir biçimde temas ettikleri spor salonları, müsabakalar, kafeler, barlar, restoranlar gibi ortamlar”.

 

Şenol’a göre, gece 10’dan sonrası için alınan önlemlerin ise salgının bu düzeyinde yeterli olmayacağı açık. Gece 10.00’dan sonra sokağa çıkma alışkanlığının bazı büyük metropoller dışında sosyal hareketliliğin çok küçük bir bölümünü oluşturduğunu vurgulayan Şenol, “Bunu istatistikçiler ve epidemiyologlar aslında Google hareketlerinden tahmin edebiliyorlar. Asıl hareketliliğin gündüz 9.00 ile 17.00 arasındaki mesai saatleri arasında olduğunu onların verilerinden biliyoruz” diyor.

 

“Bizde uzun bir süredir aslında salgın üst seviyede seyrediyor ve bu üst seviyede seyredişte sokakta dolaşan genç nüfusun çok etkili olduğunu biliyoruz. Türkiye'de genç ve hareketli nüfus işe giden nüfus, yeni açılan okullara giden nüfus. Onların bindikleri toplu taşımalar, onların kontrolsüz kalabalıklaşmaları ve aldıkları virüsü de evlerine götürüp evlerindeki bulaş zincirini başlatmaları söz konusu” diye konuşuyor. Şenol, salgının vardığı boyutun, 18 ile 55 yaş arasında aktif çalışan, okullara giden grupların kalabalıklaşmalarını önleyecek şekilde kapanmaları gerektirdiğine işaret ediyor.

 

Prof. Dr. İbrahim Akkurt:

 

“Bu, kapalı ve kalabalık ortamlarda gündüz mesai saatleri içinde, toplu taşımın ulaşımın devam ettiği ortamlarda, çalışma alanlarının yoğunluğunun devam ettiği alanlarda oluşan bir durumdur. Saat 22.00’den sonra insanların çoğu evlerine çekilirler. 22.00’den sonra bir berbere, bir kuaföre bir restorana zaten çok fazla gidilmez. Düğünler de 22.00’den sonra dağılır. Saat 22.00’den sonra alınacak herhangi bir tedbirin enfeksiyon zincirini kırmaya herhangi bir katkısının olacağına ben 35 yıllık bir hekim olarak, bilim insanı olarak kesinlikle ihtimal vermiyorum” diyor.

 

İbrahim Akkurt ise okulların açılmasının enfeksiyon zincirine olan etkisinin önümüzdeki haftalarda belli olacağına vurgu yapıyor. Akkurt, “Çünkü özellikle de kalabalıklar ve mevsim değişikliği ile bu ortamlarda birikmeler devam edecek olursa o yaş grubu belki kendileri hastalanmasalar bile enfeksiyon zincirini evden okula, okuldan eve taşıyarak daimi bir sirkülasyon oluşmasına vesile olacaktır. O nedenle toplum olarak, halk olarak bizim mutlaka daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum” diyor.

 

Salgının geldiği boyutun ciddi şekilde kapanmayı gerektirdiğini düşünen Akkurt, “Bir şekilde insanların sosyal yaşam destekleri sağlanarak esnek çalışma da dahil olmak üzere şu anda enfeksiyonun katlandığı, hastanelerde yer olmayan, yoğun bakımların neredeyse dolma noktasına geldiği illerimiz başta olmak üzere çok ciddi bir şekilde kapanma durumunu gündemimize almamız gerekir” diye konuşuyor.

 

https://www.dw.com/tr/yeni-korona-%C3%B6nlemleri-ne-kadar-etkili-olur/a-55501622 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder