Değerli Toplumcu Tıp / Sınıfın Sağlığı okurları,
Aşağıda Gaye Usluer'in makalesini okuyacaksınız. Makalenin “salgına” ilişkin söyledikleri size tanıdık gelecek çünkü bunlar geçtiğimiz sekiz ay boyunca neredeyse her gün bıkmadan usanmadan yazdığımız şeyler. Sonunda duyulmuş olmaktan ve salgının nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin düşüncelerimizin her gün daha çok kabul görmesinden çok mutluyuz. Bu mutluluğu sizlerle paylaşmak istedik. Artık çözüme bir adım daha yakınız!
Gündeme de hız limiti lazım!
…. Yeniden bir başka güncele dönecek
olursak, Covid-19’a dair söylenecek söz ve yapılması gerekenler henüz bitmedi.
Üstelik İzmir bölgesinde deprem gerçeği ve sonuçları arasına Covid-19
salgınının mevcut koşullardan nasıl
etkileneceği konusunun da ivedilikle girmesi gerekiyor.
Yani İzmir’de yaralar sarılırken,
Covid-19’a ilişkin önlemlerin de artırılması ve yeni bir planlama gerekmekte.
1 Haziran’da hoyratça ve kuralsız
başlatılan “yeni normal” sürecinin Türkiye ve dünyayı ne hale getirdiğini hep
birlikte gördük. Covid-19 salgını adeta şaha kalktı. Vaka sayısı açısından
salgının merkezi ABD iken, Eylül ayıyla birlikte Avrupa ülkeleri merkez haline
geldi. Okulların açılması çocuklarda Covid-19 enfeksiyonunu artırırken,
bağlantılı erişkin nüfusta da günlük vaka sayıları arttı.
Ve başa döndük. Tüm dünya ülkeleri
yeni kısıtlamaların planlaması içinde. Kimi ülkeler 14 günlük ya da 30 günlük
sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Kimi ülkelerde çalışma saatlerine ilişkin
ciddi düzenlemeler var. Görünen o ki bu kış zorlu geçecek.
Önümüzdeki aylar bir yandan Covid 19
enfeksiyonuyla uğraşarak, öte yandan başta grip olmak üzere diğer kış
enfeksiyonlarıyla uğraşmaya devam edeceğiz.
Bu karmaşa yumağının içinde Türkiye
ne yapıyor?
Sürece dair en önemli yanılgı
salgının erken biteceğinin düşünülmesi. Ölçülmeden atılan adımlar.
Deneme-yanılma türü davranış modelleri. Ama en kötüsü salgın yönetiminin bilimle
değil, siyaset kurumu ile yapılmaya çalışılması.
Soru belli; Önce İnsan sağlığı mı, önce ekonomi mi?
Siyasi akıl “ekonomi seçeneği”ni
doğru cevap olarak işaretleyince, gelinen durum meydanda.
Sürece dair en önemli ve halen
sürdürülmekte olan yanlış ise salgın yönetiminin şeffaf yapılmıyor olması.
Türkiye’nin salgının 8.ayında halen verilen rakamlar üzerinden vaka sayısı mı,
hasta sayısı mı konusunu tartışıyor olması şüphesiz normal değil.
Resmi makamlarca günlük 2000-2500
arasındaki yeni hasta sayısı bildirilirken, ülkemizin en kalabalık metropolünde
günlük yeni vaka sayısının 10 bine yakın olduğunu biliyoruz.
Resmi makamların verdiği rakamların
artık hiçbir karşılığı yok. Şeffaf yürütülmeyen salgın yönetimi, vatandaşın
güven duygusunu kaybettirdi. Dahası ve tehlikelisi güveni yitirdiğinizde
dayanışma da yok oluyor. Ve bu aşamada siz, siyasiler istediğiniz kadar “maske,
mesafe ve temizlik” deyin, o toplum artık size güvenmediği için, kuralları
kendi koyuyor. Yani canı nasıl istiyorsa…
Salgının üçüncü “zirve” döneminde
mutlak olan, sağlık sisteminin hizmetinde aksama olacağı. Hastanelerde yatak
doluluk oranları giderek şişmeye başladı. Sağlık personeli hem yorgun, hem
kaygılı.
Yakında hastalarımızı yatıracak yatak
bulamayabileceğimiz gibi, insan kaynağımız olan sağlık personeline dair de
sıkıntılarımız olacak.
Ne yapılmalı sorusuyla birlikte, Ne
yapmak zorundayız sorusunun cevabını Bilim İnsanları verecek. Siyaset kurumu
ise bu kararları, yapılması gerekenleri “UYGULAYACAK!”
Unutulmaması gereken, ne yapıp edip
“bulaş zinciri”ni kırılmasıdır!
Bu defa ve bu aşamada küçük kısıtlamalarla, ya da aç-kapa yöntemiyle
sorunun çözümü mümkün görünmemektedir.
Bu nedenle ivedilikle en az 14 günlük kısıtlama vakit geçirmeden devreye
sokulmalıdır.
Bireyleri “Maske, Mesafe ve Temizlik” kurallarına uyum konusunda ikna
edebilmenin de temel koşulu budur.
Prof. Gaye Usluer
Görüşlerimizi desteklemeye başlayan diğer bilim insanları:
Prof. Dr. Esin Şenol:
“Bulaşma noktalarımız ev içi, iş
yerleri, toplu taşıma araçları ve bize gelen bildirimlere göre açılmış olan
okullar. Bunun dışında da kalabalıkların bir araya geldiği ve kontrolsüz bir
biçimde temas ettikleri spor salonları, müsabakalar, kafeler, barlar,
restoranlar gibi ortamlar”.
Şenol’a göre, gece 10’dan sonrası
için alınan önlemlerin ise salgının bu düzeyinde yeterli olmayacağı açık. Gece
10.00’dan sonra sokağa çıkma alışkanlığının bazı büyük metropoller dışında
sosyal hareketliliğin çok küçük bir bölümünü oluşturduğunu vurgulayan Şenol,
“Bunu istatistikçiler ve epidemiyologlar aslında Google hareketlerinden tahmin
edebiliyorlar. Asıl hareketliliğin gündüz 9.00 ile 17.00 arasındaki mesai
saatleri arasında olduğunu onların verilerinden biliyoruz” diyor.
“Bizde uzun bir süredir aslında
salgın üst seviyede seyrediyor ve bu üst seviyede seyredişte sokakta dolaşan
genç nüfusun çok etkili olduğunu biliyoruz. Türkiye'de genç ve hareketli nüfus
işe giden nüfus, yeni açılan okullara giden nüfus. Onların bindikleri toplu
taşımalar, onların kontrolsüz kalabalıklaşmaları ve aldıkları virüsü de
evlerine götürüp evlerindeki bulaş zincirini başlatmaları söz konusu” diye
konuşuyor. Şenol, salgının vardığı boyutun, 18 ile 55 yaş arasında aktif
çalışan, okullara giden grupların kalabalıklaşmalarını önleyecek şekilde
kapanmaları gerektirdiğine işaret ediyor.
Prof. Dr. İbrahim Akkurt:
“Bu, kapalı ve kalabalık ortamlarda
gündüz mesai saatleri içinde, toplu taşımın ulaşımın devam ettiği ortamlarda,
çalışma alanlarının yoğunluğunun devam ettiği alanlarda oluşan bir durumdur.
Saat 22.00’den sonra insanların çoğu evlerine çekilirler. 22.00’den sonra bir
berbere, bir kuaföre bir restorana zaten çok fazla gidilmez. Düğünler de
22.00’den sonra dağılır. Saat 22.00’den sonra alınacak herhangi bir tedbirin
enfeksiyon zincirini kırmaya herhangi bir katkısının olacağına ben 35 yıllık
bir hekim olarak, bilim insanı olarak kesinlikle ihtimal vermiyorum” diyor.
İbrahim Akkurt ise okulların
açılmasının enfeksiyon zincirine olan etkisinin önümüzdeki haftalarda belli
olacağına vurgu yapıyor. Akkurt, “Çünkü özellikle de kalabalıklar ve mevsim
değişikliği ile bu ortamlarda birikmeler devam edecek olursa o yaş grubu belki
kendileri hastalanmasalar bile enfeksiyon zincirini evden okula, okuldan eve
taşıyarak daimi bir sirkülasyon oluşmasına vesile olacaktır. O nedenle toplum
olarak, halk olarak bizim mutlaka daha dikkatli olmamız gerektiğini
düşünüyorum” diyor.
Salgının geldiği boyutun ciddi
şekilde kapanmayı gerektirdiğini düşünen Akkurt, “Bir şekilde insanların sosyal
yaşam destekleri sağlanarak esnek çalışma da dahil olmak üzere şu anda
enfeksiyonun katlandığı, hastanelerde yer olmayan, yoğun bakımların neredeyse
dolma noktasına geldiği illerimiz başta olmak üzere çok ciddi bir şekilde
kapanma durumunu gündemimize almamız gerekir” diye konuşuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder