2000’li yılların başlarında Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde sağlık camiası içinden, hekimlerden ve tıp fakültelerinden “tıp bu değil!” çığlıkları yükseliyordu. Bu çığlıklar muhtemelen son çırpınışlar olmalıydı ki, son yıllarda artık “tıp bu değil!” haykırışları duyamıyoruz.
TIP, TOPLUMA HİZMET AMACINI YİTİRİYOR
Ülkemizde en son 2010’larda “tıp bu
değil!” diyen bir grup hekim “Tıp Bu Değil”, “Tıp Bu Değil – 2” ve “Tıp Budur”
başlıklı üç kitap yayınlayarak, bu konudaki düşüncelerini ifade etmişlerdi.
Farklı dünya görüşlerine ve siyasi
düşüncelere sahip bu hekimleri bir araya getiren, tıbbın artık “topluma hizmet”
amacını yitirmekte olduğu endişesiydi.
Yazarlara göre sağlığı kendi
gereksinimleri doğrultusunda örgütleyen sermaye, tıbbı “topluma” sağlık hizmeti
sunan bir kurum olmaktan çıkartıyor ve tıp fakülteleriyle, hastaneleriyle,
eczaneleriyle, laboratuvarlarıyla, hekimleriyle, sağlıkçılarıyla kendi
hizmetine sokuyordu.
“Tıp Bu Değil!” diyen yazarlar kaygılarını
şöyle ifade ediyorlardı:
“Sağlık alanında doğruyu yanlıştan
ayırt etmek sadece halk için değil, hekimler için de çok zorlaştı. Hangisi
bilimsel tıbbın gereğidir, hangisi ticari tıbbın, hangisi şarlatanlığın son
numarasıdır... bizler için bile ayırt etmesi güçleşti”.
HEKİMLER TIP KİTAPLARINDA YAZILI OLANLARI UYGULA(YA)MIYOR
Şüphesiz bunlar “büyük” sözler, burada
Türkiye’de (ve dünyada) uygulanan tıbba, yani aile hekimliklerinden üniversite hastanelerine,
pratisyen hekimlerden profesörlere kadar bütün bir kuruma toptan bir meydan
okuma var. Açıkça hepsine, herkese, “sizin yaptığınız hekimlik değil” deniyor.
Tıp veya hekimlik veya doktorluk bu değil deniyor. Hekimlik sizin yaptığınızdan
başka bir şey deniyor.
Gerçekten son 40 yılda “tıp
kitaplarında yazılı olan” ile “hekimlerin uygulamaları” arasındaki açı çok
büyüdü. Örneğin tıp kitaplarında hekimlere, “hastalarının yakınması ne olursa
olsun” tam bir anamnez (öykü) almaları ve sistemik (tepeden tırnağa) muayeneden
geçirmeleri gerektiği yazıyor, okullarda hekim adaylarına bu öğretiliyor.
Peki, bu yazıyı okuyanlar arasında
son 40 yıldır herhangi bir bekimin kendisini tıp kitaplarında yazıldığı gibi
muayene ettiğini söyleyebilecek “tek” kişi çıkar mı?
Bakınız, burada her gün yaşadığımız,
fakat üzerinde hiç konuşmadığımız, bazen “doktor iyi muayene etmedi” diyerek
geçiştirdiğimiz çok ciddi bir sorun var.
Diyelim ki vücudunuzun bir yerinde
çıban çıktı ve hekime gittiniz. Tekrarlayalım ki daha iyi anlaşılsın:
Tıp kitapları diyor ki, hastanızın şikâyeti
“ne olursa olsun”, bir yerinde çıban da çıkmış olsa, öksürüğü de olsa, baş
dönmesi de olsa, nesi olursa olsun, “mutlaka” hastanızdan tam bir öykü
almalısınız ve tepeden (saçlı deri) – ayak tırnaklarına kadar bütün bedenini
tam bir muayeneden geçirmelisiniz.
Fakat hekiminiz ne yapıyor?
Genellikle yalnızca “şikâyetinizle ilgili” kısa bir öykü alıyor ve “şikâyetinize
yönelik” bir muayene yapıyor.
İşte anlatmak istediğimiz bu: tıp
kitapları bir şey yap diyor, fakat hekimler başka bir şey yapıyorlar. Ve
işte bu nedenle “tıp bu değil!”, yani “hekiminizin yaptığı” değil, tıp “tıp
kitaplarında yazılı olan” diyoruz.
AMA BEN İSTEDİĞİM DOKTORA MUAYENE OLUYORUM
Burada yazdıklarımızı okuyan birçok
okur, “kendi deneyimlerini” düşünerek, en azından abarttığımızı düşünecektir.
Bakınız, gerçekten de bugün Türkiye’de
internet erişimi olan bir kişi, değil gereksinim duymak, “canı çektiğinde”,
Türkiye’nin her yerindeki bütün hastanelerden, istediği uzman hekimden, genellikle
hemen aynı gün veya birkaç gün sonrasına randevu alabilir.
Bakınız böyle bir şey dünyanın
neredeyse hiçbir yerinde yok. Dünyanın hiçbir yerinde mahallenizdeki veya
işyerinizdeki birinci basamaktan geçmeden, “canınızın istediği” uzmana
görünemezsiniz.
Fakat, işte tam da “tıp bu değil”
derken, bunu söylüyoruz. Tıp canı istediğinde, canının istediği doktora
gidebilmek değildir.
Tıp, “gereksinim duyduğunda”,
kendisine en doğru tıbbi bakımı sağlayabilecek hekime gidip, tıp kitaplarında
anlatıldığı gibi muayene olup, doğru teşhis ve tedavi edilmektir.
Tıp, sağlık sisteminin sizin
hastalanmanızı beklemeden, hasta olmamanız için gerekli tedbirleri alması ve
sizi çoğu kez haberiniz dahi olmadan hastalıklardan, sakatlanmalardan
korumasıdır.
Belki dünyanın diğer ülkelerinde canınız istediğinde, ülkenin herhangi bir yerindeki, herhangi bir
uzmana muayene olamazsınız, fakat sağlık sistemi size daha birinci basamakta
gerekli muayenenin “tıp kitaplarında” yazdığı gibi yapılmasını, hastalığınıza “doğru”
teşhis konmasını sağlar ve gerekiyorsa sizi ilgili uzman muayenesine
yönlendirir.
KORUYUCU HEKİMLİKTE DE TIP KİTAPLARI KENARDA
Sorun yalnızca “tedavi” hekimliğinde
değil, “koruyucu” hekimlikte de durum böyle. Okurlarımız anımsayacaktır, tam
bir yıldır bıkmadan usanmadan “tıp kitaplarının” salgınla mücadele etmek için “hastaların
izole edilmesi, şüphelilerin karantinaya alınması” gerektiğini yazdığını
söylüyoruz. Salgınla mücadelede esas olanın “sürveyans” olduğunu yazdığını
söylüyoruz.
Peki, Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığı,
Hıfzıssıhha Kurulları ne yapıyorlar? Sağlık Bakanı “evet” diyor, “yapılması
gereken tam karantina”… Fakat yapılmıyor. Tıp kitapları bir şey yap
diyor, tıp insanları başka bir şey yapıyor.
HEPİMİZ SÜRÜNÜYORUZ
Sonuç? Sonuçta hepimiz sürünüyoruz.
Emin olun “doktorlar” da sürünüyor.
Doktorlar da, kendileri hasta olduklarında mecburen diğer meslekdaşlarına
muayene oluyor ve kendileri başkalarını nasıl yarım yamalak muayene
ediyorlarsa, meslekdaşları da onları aynı şekilde muayene ediyor.
Doktorlarımız bizden tıp kitaplarında
anlatıldığı gibi doğru dürüst bir anamnez alıp, sistemik muayene yap(a)madıklarından,
bir muayene en az 30 dakika sürmesi gerekirken en çok 10 dakika sürdüğünden,
hastalıklarımıza doğru teşhis konamıyor, şansımız varsa tedavi oluyoruz, yoksa
aynı hastalık için doktor doktor dolaşıyoruz.
Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığı ve Hıfzıssıhha
Kurulu COVID 19’a karşı tıp kitaplarında yazılı olduğu gibi “tam” karantina
uygulamak yerine “gece karantinası”, “hafta sonu karantinası” gibi yarım –
yamalak tedbirler aldığından, bilimsel bir sürveyans sistemi örgütlemediğinden,
salgın uzadıkça uzuyor, hep beraber sürüm sürüm sürünüyoruz.
Oysa salgının ilk patlak verdiği Çin,
“tıp kitaplarında yazdığı” gibi COVID 19 mücadelesinde “tam” karantina
tedbirleri alarak salgını çok kısa süre içinde kontrol altına aldı. Çin’da
hayat aylardır normale döndü. Herkes işinde gücünde. Artık kimse hastalanmıyor,
ölmüyor.
Biz? Biz de hala tıp kitaplarında
yazılı olan tıp yerine, sermayenin taleplerine göre örgütlediğimiz tıbbı
uygulamaya devam ediyoruz.
Bakalım nereye kadar gidecek…
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder