Translate

11 Mart 2021 Perşembe

Pandemi dersleri


Bugün “resmi” olarak Türkiye’de ilk COVID 19 vakasının açıklanmasının birinci yıldönümü. Geçtiğimiz yıl bugün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yeni kononavirüs şüphesi olan bir hastanın test sonucunun pozitif olduğunu açıklamıştı.

 

Geçen bir yıl içinde yine “resmi” rakamlara göre 3 milyona yakın insanımız virüsle enfekte oldu ve bunlardan 30 bin kadarını yitirdik. Aslında gerçek rakamların açıklananın çok üzerinde olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikir.

 

Peki, bir yıllık pandemi sürecinden ders çıkartabildik mi? Geçen yıldan çıkarttığımız dersler doğrultusunda pandemiyi bundan sonra daha iyi yönetebilecek miyiz? Ya da yarın COVID 19 benzeri başka bir virüsle karşılaşırsak, aldığımız dersle daha başarılı mücadele edebilecek miyiz?

 

Maalesef bu sorulara gönül rahatlığıyla evet diyebilmek çok güç. Özellikle bugün içinde bulunduğumuz son “açılma - saçılma” süreci, geçen bir yıldan hiç ders çıkartamadığımızı gösteriyor.

 

Salgının birinci yıldönümünde günde 15 bine yakın vaka ve ortalama 60 – 70 kadar can kaybımız var. Yani salgın maalesef bütün hızıyla devam ediyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Vaka sayısı artarken, test sayısını azaltıyoruz. Salt bu durum bile geçen yıldan hiç ders almadığımızı gösteriyor.

 

Anımsayın lütfen, Dünya Sağlık Örgütü bir yıl önce salgınla başarılı mücadelenin formülünü nasıl tanımlamıştı? “Test, test, test”!

 

Neden test? Çünkü bu hastalık gökten zembille inmiyor, hastalardan bulaşıyor. O halde ne kadar çok test yaparsanız, o kadar çok hasta bulursunuz. Hastaları bulup ne yapacaksınız? Onları hastalıklarını başkalarına bulaştırmasınlar diye izole edecek, temaslılarını izleyeceksiniz.

 

Yani salgınla mücadele etmek istiyorsanız, “test, test, test” yapmalısınız. Peki, biz ne yapıyoruz? Bir aydır vaka sayıları artarken, test sayılarımız azalıyor. Hâlbuki geçen bir yıldan ders çıkartmış olsaydık, bugün günde en az 200 – 250 bin test yapıyor olurduk.

 

Hükumet “çarklar dönecek” ısrarını sürdürüyor. 3 milyon insanın enfekte olması, 30 bin insanın ölmesi pahasına… Oysa Doç. Dr. İlker Belek, gerekli tedbirler alınsaydı, bugün en çok 500 bin insanımız hastalanacak, 5 bin yurttaşımızı yitirmiş olacaktık diyor. Haydi hastalananları bir kenara bırakalım, 25 bin insanımız hangi inat uğruna yaşamını yitirdi?

 

Bu hastalığın kaynağı hasta insanlar. Hastalık hasta insanlardan bulaşıyor. Hasta insanlar toplu taşıma araçlarıyla işlerine giderken, işyerlerinde çalışırlarken hastalıklarını diğer insanlara bulaştırıyorlar. O halde hastalığın yayılmasını durdurmak için hükumetin gerekli sosyal tedbirleri alarak “çarkları durdurması” lazım. Peki, bir yılın sonunda bu konuda bir ders alabildiğimizi söyleyebilir miyiz?

 

Geçtiğimiz yıl salgının ülkenin her köşesine yayılmasında en önemli rolü “umre dönüşlerinin” oynadığını biliyoruz. Suudi Arabistan’dan kontrolsüzce ülkemize giren binlerce insan, virüsün hızla yayılmasına neden olmuştu. Peki, yarın aynı hatayı tekrarlamayacağımızı kim iddia edebilir? Umreden dönenleri karantinaya almamamızın nedeni “bilgisizliğimiz miydi”?

 

Dilerseniz Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’inden bir dörtlükle bitirelim:

 

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder