Translate

24 Haziran 2021 Perşembe

Eyvah! Müsilaj bilim kurulu kurulmuş

 


Dün Marmara’yı teslim alan ve Çanakkale boğazını geçip Ege’ye doğru ilerleyen deniz salyası (musilaj) sorunu için bir “bilim kurulu” oluşturulduğu açıklandı.

 

Tabii bilim kurulu dendiğinde aklımıza pandemi için kurulan “bilim” kurulu geldiği için hepimiz çok korktuk. Acaba müsilaj da pandemi gibi mi yönetilecek (veya daha doğrusu yönetilmeyecek)?

 

SÜTTEN AĞZIMIZ YANDI

 

Gerçekten pandemi sürecinde yaşadığımız “bilim kurulu” deneyimi ağzımızı yaktı ve şimdi müsilaj için de bilim kurulu oluşturulduğunu duyunca tüylerimiz diken diken oldu.

 

Bugün artık şu gerçeği herkes kabul ediyor: Eğer Türkiye pandeminin başında salgın yönetimini herhangi bir tıp fakültesinin Halk Sağlığı stajı yapan öğrencilerine bıraksaydı, kesinlikle pandemiyi çok daha az kayıpla atlatabilirdik.

 

Emin olun, pandemi bilim kurulunun salgın sürecinde yaptığı hataları, herhangi bir tıp fakültesinin Halk Sağlığı stajı yapan öğrenciler kesinlikle yapmazdı.

 

AYNI TAS AYNI HAMAM

 

İlk açıklamalara bakıldığında korkmakta ne kadar haklı olduğumuz apaçık görülebiliyor.   Marmara Belediyeler Birliği (MBB) Başkanı Tahir Büyükakın, “Marmara Denizi'ndeki müsilajı temizlemek için oluşturulan Bilim ve Teknik Kurulu” derken, daha baştan yanlış yola girildiğini anlıyoruz.

 

Değerli okurlarımız, bakınız aynısını pandemi sürecinde yaşadık. Sorunun “kaynağına” müdahale etmek yerine, “sonuçları” giderilmeye çalışıldı. Şimdi dakika bir, gol bir; müsilajda da aynı hataya düşülüyor.

 

Sorun Marmara’daki müsilajı “temizlemek” değil, sorun Marmara’da müsilaj oluşmasını önleyecek tedbirler almak. Oysa Büyükakın bilim kurulunu Marmara’daki müsilajı “temizlemek” için oluşturduklarını ilan ediyor.

 

Pandemide de aynı hataya düşülmüş, Halk Sağlığı tedbirleriyle test yaparak enfekte insanları tespit ederek izole etmek ve temaslıları karantinaya almak, yani sorunu kaynağında çözmek yerine hastaları iyileştirmeye, yani sonuçları gidermeye çalışılmıştı. Sonuç en az 50 bin, hatta Bakan’ın dünkü açıklamasına göre 100 bin kayıp…

 

BU KAFAYLA EGEYİ DE YİTİRİRİZ

 

Musilaj sorunu tartışılmaya başlanalı daha birkaç hafta oldu. Tartışmaların hiçbiri sorunun kaynağının, yani alg patlamasının nedenlerinin nasıl ortadan kaldırılabileceğine yönelik değil. Birkaç dürüst bilim insanı ve meslek örgütü dışında kimse müsilajın neden kaynaklandığını tartışmıyor.

 

Nasıl pandemi “fırsata çevrilmeye” çalışıldıysa, müsilaj da aynı mantıkla ele alınıyor. En revaçta olan öneri müsilajdan gübre üretilmesi. Turgut Özal’dan beri “oportünizm” (fırsatçılık) iliklerimize işledi. Müsilajdan temizlik malzemesi üretmeye çalışan mı ararsınız, krem üretmeye, biyoplastik üretmeye, hatta yakıt üretmeye çalışan mı…

 

Her gün sermaye düzeninin “profesörlerinden” biri ekranlara çıkıp, müsilajın nasıl “fırsata” çevrilebileceğini anlatıyor. Yani koyun can, kasap et derdinde.

 

NE YAPMALI?

 

Birincisi ve en önemlisi, Türkiye artık her gün yeni bir skandalla medyaya düşen üniversitelerin “eski” üniversiteler ve akademik yeterlilikleri çok şaibeli akademisyenlerin de “eski” akademisyenler olmadığını kabul etmeli, bunlardan umudu kesmeli.

 

İkincisi, müsilaj yönetimi “demokratikleştirilmeli”, yani toplumun sorunun çözümüne katılımı sağlanmalı. Kısa sürede “filim” kuruluna dönüşen “bilim kurulları” yerine, sendikalar, meslek örgütleri, hükumet dışı kuruluşların temsilcilerinden oluşan demokratik kurullar oluşturulmalı.

 

Üçüncüsü, müsilajla mücadele “şeffaflaştırılmalı”, yani mücadelede atılan her adımla ilgili toplum bilgilendirilmeli, sonuçlar “bağımsız” kuruluşlar tarafından değerlendirilmeli.

 

Asla eğer bunları pandemide yapılabilseydik, 100 bine yakın canımızın bugün yaşıyor olacağını unutmamalıyız. Müsilaj sorununa pandemiden aldığımız dersle yaklaşmalıyız.     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder