Translate

7 Nisan 2023 Cuma

Dünya sağlık gününde parası olana sağlık

 


Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nü, “Herkese Sağlık” (Health for All) teması altında kutluyor. Aslında anımsanacağı gibi “Herkese Sağlık” sloganının orijinali “2000’e kadar Herkese Sağlık” (Health for All by the Year 2000 – HFA - 2000) idi. Olmadı. Dolayısıyla DSÖ’nün bu yıl yeniden önümüze koyduğu “Herkese Sağlık”, örgütün yarım asırlık hedefidir.


HERKESE SAĞLIK: NEREDEN NEREYE


1970’li yıllarda Herkese Sağlık sloganındaki “sağlık” sözcüğü, örgütün bugün 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşırken kullandığı “sağlık” sözcüğünden çok farklı bir anlam taşıyordu.


1970’li yıllarda “sağlık” dendiğinde, DSÖ Anayasası’nda yer alan tanım akla geliyordu. DSÖ Anayasası sağlığı, biyo-psiko-sosyal bir yaklaşımla, “yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali” olarak tanımlıyordu.


Sağlık, insanların sosyal ve ekonomik olarak üretken bir yaşam sürebilmelerine olanak veren bir “iyilik” hali olarak kavranıyordu. Bu çerçevede “Herkese Sağlık”, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması olarak anlaşılıyordu.


1970’lerin sağlık ajandalarına bakıldığında, sağlıkta ana sorunların daha çok beslenme yetersizliği, sağlıksız barınma koşulları, içme suyuna erişim ve eğitim gibi “tıbbi olmayan” konulara odaklandığı görülür. Sağlık sistemlerinin “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımıyla güçlendirilerek herkesin sağlığa kavuşabileceği öngörülür.


Dahası 1970’lerin dokümanlarında Herkese Sağlık karşımıza sadece sağlık alanında değil, tarımda, sanayide, eğitimde, iletişimde, imarda sağlık için ortak eylem programlarıyla çıkar. Sağlık kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır. 1978 Alma Ata Bildirgesi de Herkese Sağlık için adaletli bir “Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen” önerir.


1980’li yıllardan itibaren dünyada “toplumcu” düşüncenin gerilemesi ve sosyal yaşama “bireyciliğin” egemen olmaya başlamasıyla birlikte DSÖ Anayasası’ndaki sağlık tanımı “resmen” değiştirilmese de, tıbba ve sağlık hizmetine egemen olan biyomedikal yaklaşım sağlığı “fiilen” biyolojiye ve sağlık hizmetini “tıbbi hizmetlere” indirgedi.


1990’larda sağlık sistemleri bir yandan “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımından uzaklaşarak “tedavi” odaklı bir hale gelirken, diğer yandan 20. yüzyılda daha çok devlet hizmeti olarak örgütlenen sağlık hizmetleri özelleştirildi ve piyasalaştırıldı. Sağlık hizmeti piyasada alınır – satılır bir meta, sağlık da sermaye için üzerinden kâr sağlanan bir yatırım alanına dönüştü.


SAĞLIĞIN YATIRIM ARACINA DÖNÜŞME SÜRECİ


Dünyada 1917 Ekim Devrimi ile temel insan hakları arasına giren sağlık, Emperyalistler Arası İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında başta İngiltere olmak üzere sermaye egemenliği altındaki coğrafyaların önemli bir bölümünde (ve Türkiye’de) “sosyalleştirildi”.


Emekçilerin tarihinde “altın yıllar” olarak kabul edilen 1950 – 1970 döneminde sosyalizm tehdidi karşısında işçi sınıfına büyük tavizler vermek zorunda kalan sermaye, sağlık alanında sosyalist ülkelerde emekçilerin sahip olduğu hakların büyük bir bölümünü kapitalist ülkelerin işçilerine de tanıdı. Bu dönemde kapitalist ülkelerde bir yandan işyerlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği hizmetleri, diğer yandan birinci basamakta Genel Pratisyenlik yaygınlaşmaya başladı.


1970’li yıllarda sosyalist hareketin içine düştüğü (ve bugün sürmekte olan) ideolojik bunalım, işçilerin ve emekçilerin 1980’lerde “toplumcu” düşünceden uzaklaşması ve “bireyci” dünya görüşünü benimsemesiyle “altın yılların” sonunu getirdi.


Bu sürecin en önemli köşe taşlarından biri, Dünya Bankası’nın (DB) 1993’de yayınlanan “Sağlığa Yatırım Yapmak” (Investing in Health) başlıklı raporu oldu. DB raporunda sağlıkta finansmanın kamudan, özele doğru yönlendirilmesinin gerekliliği vurgulanırken, aynı dönemde Uluslararası Para Fonu da kendisinden borç talep eden ülkelere dayattığı Yapısal Uyum Programları’nda kamusal sağlık harcamalarını kısma ve sağlığı özel sektöre açma şartı getiriyordu.


DSÖ’nün geleneksel kamucu ajandasını bırakarak, DB tarafından dayatılan neoliberal ajandayı benimsemesi, kendisini örgütün “Dünya Sağlık Raporu - 2000” başlıklı dokümanında gösterdi. Sonraki yıllarda DSÖ, sağlık alanındaki tek sorun adeta “finansman” sorunuymuş gibi davranmaya başladı.


2000’li yıllarda sağlık hızla “finansallaşırken”, sağlık hakkı da “sağlık hizmetine erişebilme” hakkı olarak kabul edilmeye başlandı. Nitekim 21. yüzyılda DSÖ tarafından ortaya atılan ve 2023 Dünya Sağlık Günü’nde de sağlık sorunlarına “çözüm” olarak önerilen “Evrensel Sağlık Kapsamı” (Universal Health Coverage), Herkese Sağlık hedefine ulaşmanın anahtarı olarak sunuluyor.


DSÖ’NÜN 2023 DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ MESAJLARI


Örgüt 2023 yılında dünyanın sağlık sorunları olarak şunların altını çiziyor: “Dünya nüfusunun yüzde 30’u temel sağlık hizmetlerine erişemiyor”. “İki milyara yakın insan, katastrofik (felaket) veya yoksullaştırıcı sağlık harcamalarıyla karşılaşıyor”.


DSÖ sorunlara çözüm olarak Evrensel Sağlık Kapsamı öneriyor. Örgüte göre Evrensel Sağlık Kapsamı, mali koruma ve nitelikli temel hizmetlere erişim sunacak, insanları yoksulluktan kurtaracak, ailelerin ve toplulukların iyiliğini teşvik edecek, halk sağlığı krizlerine karşı koruyacak ve bizi “Herkese Sağlığa” doğru ilerletecek.


Örgüt herkese sağlığı bir “gerçeklik” haline getirmek için şunlara gereksinim olduğunu söylüyor:


1. Nitelikli sağlık hizmetine erişim

2. Nitelikli, insan – merkezli bakım sunan sağlıkçılar

3. Evrensel Sağlık Kapsamı’na yatırım yapmayı taahhüt eden politika yapıcılar


DSÖ hala “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımıyla güçlendirilmiş sağlık sistemlerinin, sağlık ve iyilik hizmetlerini insanların yakınına getirmekte en etkili ve maliyet – etkili yöntem olduğunu savunmaya devam ediyor, fakat “sosyal adalet” kavramı üzerine inşa edilmiş olan Temel Sağlık Hizmeti kavramının, “sosyal adaletsizlik” ilkeleri üzerine kurulmuş bir dünyada nasıl mümkün olabileceğini söylemiyor.


NE YAPMALI?


Aslında sağlık sorunlarının nereden kaynaklandığını ve çözüm için ne yapmak gerektiğini çok iyi biliyoruz, fakat bunlar için gerekli politik iradeden yoksunuz.


Örneğin sağlıkta en temel sorunlardan biri olan eşitsizliklerin kaynağının özel mülkiyet olduğunu biliyor, fakat özel mülkiyete son vermek ve ortaklaşa mülkiyete dayalı bir sosyal düzen örgütlemek için gerekli politik iradeyi ortaya koyamıyoruz.


Son birkaç yılda başımıza gelen felaketler, sağlık sorunlarının artık değer sömürüsüne dayalı bir sosyal düzen içinde çözülemeyeceğini gösterdi. Gerek pandemi sürecinde, gerekse Kahramanmaraş depreminde sermaye birikiminin gereksinimleri ile halkın sağlık gereksinimlerinin “uzlaşmaz” bir çelişki içinde olduğu apaçık görüldü.


Sermaye pandemi sürecinde “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” dayatmasıyla salgına karşı gerekli “toplum düzeyli” tedbirlerin alınmasına izin vermedi. Oysa Türkiye gibi “birey düzeyli” tedbirlerle yetinmeyerek bunları toplum düzeyli tedbirlerle destekleyen ülkeler, Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar az kayıp verdiler.


Yine deprem sürecinde yaşadıklarımız, sermaye düzeni içinde hiçbir sağlık sorununu çözemeyeceğimizi bir kez daha kanıtladı. Sermayenin bir an önce yeni inşaatlara başlayabilmek için, henüz enkaz altından çığlıkların yükselmeye devam ettiği günlerde, enkaz altında kalanların kurtarılması yerine enkaz kaldırma çabasına girmesi asla unutulmayacak.


DSÖ’NÜN “ÇÖZÜMÜ”


Son olarak DSÖ’nün sağlık sorunlarına “çözüm” olarak önerdiği Evrensel Sağlık Kapsamı’na (ESK) bir göz atalım.


DSÖ ve Dünya Bankası’nın yıllardır şampiyonluğunu yaptığı ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasına da alınan ESK, nihayetinde “sınırlı” bir hizmet paketinin finansmanından başka bir şey değildir. Dahası bu sınır, “asgari” bir sağlık hizmeti paketinin neleri kapsayacağını açıkça belirten “evrensel” bir sınır da değildir.


Bir örnek ile ne kastettiğimizi anlatmaya çalışalım: Kanada’da yaşayan “herkes”, prim ödesin – ödemesin, yaşadığı eyaletin sağladığı “asgari” bir sağlık güvencesine sahiptir. Ancak bu “asgari sigorta paketi” dışında isteğe bağlı, bedelini ödeyerek satın alabileceğiniz “tamamlayıcı” sigorta paketleri vardır.


Asgari pakete sahip bir Kanadalı bir diş sorunu yaşadığında, sadece “çekim” için ücret ödemez. Dişini dolgu veya kanal tedavisi ile tedavi ettirmek isterse ya cepten ilave ödeme yapmak, ya da “tamamlayıcı” sigorta poliçesi satın almak zorundadır.


İşte DSÖ’nün sunduğu ESK böyle, bedelini ödeyemeyenlerin asgari, bedelini ödeyebilenlerin gereksindiği kadar sağlık hizmetine erişebildiği, eşitliksizci bir çözümdür.


Diğer yandan birçok deneyim, kamu sigortalarının hizmeti yalnızca kamusal sağlık hizmeti sunucularından değil, özel sektörden de satın almasının, halkın parasının özel sağlık sektörüne aktarılmasıyla sonuçlandığını göstermiştir. Böylece ESK bir tür kamusal kaynakları özel sektöre aktarma mekanizmasına dönüşmektedir.


Tarih bugüne kadar denenen finansman modelleri içinde en eşitlikçi ve verimli modelin, sağlık hizmetlerinin “genel bütçeden” finanse edildiği Semaşko modeli olduğunu göstermiştir. 

 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder