Geçmişte sosyalistler sosyalizmi, yalnızca kapitalizmin sağladığı olanakların herkese daha eşit dağıtıldığı bir düzen olarak değil, gündelik yaşamın emeğin gereksinimlerine göre yeniden örgütlendiği ve insanlara “başka bir yaşam” sunan bir düzen olarak düşlüyorlardı.
Sosyalistler Ekim Devrimi ile Emperyalistler-arası İkinci Savaş arasındaki dönemde, başta eğitim (Makarenko) ve sağlık (Semaşko) olmak üzere yaşamın birçok alanında düşlerini gerçekleştirebilmek için savaştılar.
Bu süreçte yaşanan deneyimler kısa sürede büyük başarılar kazandı ve “başka bir yaşamın” mümkün olduğu, karşı düşüncede olanların dahi inkar edemeyeceği bir şekilde kanıtlandı. Ancak 1940’lı yıllarda sekteye uğrayan bu deneyimlerden pek azı günümüze erişebildi. Sovyetler Birliği’nde 1920’li ve 1930’lu yıllarda yaşanan “Fabrika Mutfakları” deneyimi de “sosyalist bir yaşam” düşlerinden biriydi.
PARİS KOMÜNÜ’NDEN EKİM DEVRİMİ’NE DENEYİM AKTARIMI
1920’li yıllarda yarı-feodal, kapitalizmin henüz tam olarak gelişmediği bir coğrafyada iktidara gelen Sovyet hükumeti, Rusya’da sosyalizmin maddi temellerini kurabilmek için “hızlı” bir sanayileşme hamlesi yapmak istiyordu. Bu amaçla kadınların “evlerinden çıkartılması” ve sanayide istihdam edilmesi istendi. Oysa bu ancak kadınların “ev işlerinden” kurtarılmasıyla mümkün olabilirdi.
Ev işleri içinde en çok zaman tüketen iş “yemek hazırlanmasıydı”. Yemek hazırlama işini sosyalleştirmek amacıyla “fabrika mutfakları” (Фабрика-кухня - Fabrika Kukhnya) kurulmasına karar verildi.
Ancak fabrika mutfağı yanızca bir “lokantadan” ibaret olmayacak, aynı zamanda kültürel ve eğlendirici/dinlendirici etkinliklerin de örgütlendiği, içinde alış – veriş yapılabilecek mağazalar, postane, eczane, spor salonları ve kütüphane gibi tesislerin de bulunacağı kompleks yapılar olacaktı.
Kuşkusuz Sovyet devrimciler bu düşünceleri üretirken yarım asır önce Paris Komünü sürecinde yaşanan “La Marmite” (Tencere) isimli kooperatif lokantalar deneyiminden yararlandılar.
Paris Komünü’nden birkaç yıl önce Londra’da kurulan Uluslararası İşçi Birliği’ne (Birinci Enternasyonal) Fransa’dan katılan cilt işçisi Eugène Varlin, 1866 yılında Parisli işçiler için bir gıda kooperatifi (La Ménagère) örgütlemişti. Kar amacı gütmeyen kooperatif, “toptan” aldığı gıdaları üyelerine piyasaya göre daha uygun fiyatlarla satıyor, işçilere tasarruf sağlıyordu.
Varlin 1868 yılında gıda kooperatifi yanında, yine üyelerine nitelikli ve ucuz yemek sunacak bir kooperatif lokanta (La Marmite) örgütlemeye karar verdi. Parisli işçilere 19 Ocak 1868’de kooperatifin Tıp Fakültesi’nin küçük amfisinde yapılacak Genel Kurulu’na katılmaları için çağrı yapıldı.
Varlin ve kendisi gibi bir cilt işçisi ve Enternasyonal üyesi olan Nathalie Lemel ile birlikte Paris’in 6. Bölgesi’ndeki Mazarine caddesi 34 numarada ilk kooperatif lokantayı açtılar (bugün bu adreste bir İtalyan lokantası olan Il Vicolo bulunuyor).
Kooperatifin kısa sürede büyük başarı kazanması üzerine lokanta yine 6. Bölgede Tıp Fakültesi yakınındaki Larrey Caddesi 8 numarada daha geniş bir mekana taşındı (bugün bu adreste 5. Sivil Savunma Birimi bulunuyor).
Daha sonra 1870 yılına kadar biri 4. Bölge (Blancs-Manteaux caddesi 40 numara), biri 14. Bölge (Château caddesi 42 numara) ve diğeri 17. Bölge’de (Berzelius caddesi 20 numara) üç kooperatif lokanta daha açıldı. 1870 yılının ilk altı ayında La Marmite'nin dört kooperatif lokantasının her biri günde 200 kadar emekçiye hizmet sunuyor ve ortalama 200 Frank ciro yapıyordu.
Zaman içinde kooperatif lokantalar sadece yemek yenip kalkılan mekanlar olmaktan çıkarak, yemekten sonra kalarak işçilerin gazete okudukları, sohbetlere katıldıkları mekanlara dönüştü. Nathalie Lemel ve diğer sosyalistler kooperatif lokantaları Parisli işçiler için “sosyalizm okulları” haline getirdiler.
Kooperatif lokantalar Paris Komünü boyunca hizmetlerini sürdürdüler. Komün yenildikten sonra komüncüleri katleden sermaye hükumeti, kooperatif lokantaları da kapattı. Ancak Komüncüler arasından İngiltere’ye kaçabilenler Londra’da, Ruppert Caddesi'ndeki bir binada “Marmite Sociale” adı altında geleneği sürdürdüler.
SOVYETLER BİRLİĞİNİN FABRİKA MUTFAKLARI
Paris Komünü deneyiminden de esinlenen Sovyetler Birliği, 1920’li yılların ikinci yarısından itibaren hem emekçilerin yemek gereksinimlerini karşılayacak, hem de boş zamanlarını değerlendirmelerine yardımcı olacak fabrika mutfakları inşa etmeye başladılar.
Sovyetler Birliği'nde fabrika mutfakları projesi 1923 yılında "Ulusal Beslenme" örgütü tarafından başlatıldı. Örgütün başında bulunan Artemy Bagratovich Khalatov, ilk fabrika mutfağının işçi evlerinin "mutfaksız" inşa edildiği Ivanovo'da açılmasını önerdi.
Fabrika mutfakları genellikle üç veya dört katlı yapılardı:
Bodrum kat soğutucular ve mutfak gereçlerinin saklanacağı odalar, fırın ve çalışanların kıyafetlerini değiştirebileceği odalara ayrılmıştı.
Birinci katta yemeklerin hazırlandığı mutfak, çeşitli gıda testlerinin yapılabildiği bir laboratuvar, ziyaretçilerin palto gibi giysilerini bırakabilecekleri bir vestiyer, gündelik ihtiyaçların bulunabileceği bir alış – veriş mağazası ve ayakta hafif yiyecekler alınabilen bir büfe vardı.
İkinci katta büyük bir yemek salonu ve üçüncü katta danslı eğlenceler gibi etkinliklerin de yapılabileceği geniş bir salon yer alıyordu.
Yaz aylarında masalar binaların “terasına” çıkartılabiliyor, açık havada yemek yenebiliyordu. Emekçiler öğlen ve akşam yemeklerini fabrika mutfaklarında “canlı müzik” eşliğinde yiyebiliyorlardı.
İkinci ve üçüncü katların pencereleri elektrikten tasarruf edebilmek ve ferahlık duygusu yaratmak için yerden – tavana devasa pencereler şeklinde yapılmıştı.
Fabrika mutfaklarında ortalama 400 işçi çalışıyordu.
Fabrika mutfakları bir yandan dışarıda yemek isteyen emekçiler için bir “lokanta” işlevi görürken, diğer yandan bölgesindeki fabrikalar, işyerleri ve kurumlarda çalışan emekçiler için “tabildot” yemek üretiyordu. Bu kuruluşlara gönderilen tabildot yemekler işçilere kuruluşların yemekhanelerinde sunuluyordu.
1920’li yıllarda herkesin evinde buzdolabı olmadığından, gıdaların uygun şartlarda saklanabilmesi ve evlerde yemek yaparken hijyenik şartların sağlanması çok zor oluyordu. İnsanların sık sık besin zehirlenmelerine ve su ile bulaşan hastalıklara maruz kaldıkları bu yıllarda her gün hekimler tarafından hijyenik yönden denetlenen fabrika mutfakları emekçilere oldukça sağlıklı ve nitelikli (besleyici) bir seçenek sunuyordu.
Fabrika mutfakları emekçiler için temiz lokantalarda sağlıklı (hijyenik kontrol), lezzetli (mesleklerinin ehli aşçılar) ve nitelikli (beslenme uzmanlarının denetimi) gıdalar sağlarken, aynı zamanda “ölçek ekonomisi” ile yemek yemenin maliyetini büyük ölçüde düşürdü.
FABRİKA MUTFAĞI YALNIZCA MUTFAK DEĞİLDİR
Fabrika mutfakları emekçilere sağlıklı, besleyici ve ucuz yemek sunmaktan çok daha önemli iki işlev üstlenmişti:
1. Kadınların üzerine yıkılmış olan ev işlerinin önemli bir bölümünü üstlenerek, kadınların ev dışında çalışarak hayatlarını kazanabilmelerine, sosyal yaşama katılabilmelerine olanak sağlamak.
Bunu 1920’li ve 1930’lu yıllarda en sık duyulan iki sloganda görmek mümkün:
"Кастрюля враг партийной ячейки" – Tencere parti örgütünün düşmanıdır ve "Долой горшки и сковородки" – Kahrolsun tencere ve tavalar.
2. Emekçilere boş zamanlarını kültürel ve sportif etkinliklere katılarak değerlendirebilecekleri, sosyalleşebilecekleri bir ortam sunmak.
Sovyetler Birliği’nde bu gerçeği ilk kavrayanlardan biri, Sovyetik toplumcu sağlık hizmetinin mimarı ve yeryüzünün ilk Sağlık Bakanı Dr. Nikolay Semaşko oldu.
Semaşko fabrika mutfaklarını “eski yaşam tarzına fırlatılmış bir bomba” olarak tanımlıyordu. Fabrika mutfakları bir yandan o güne kadar “bireysel” bir konu olarak görülen yemek hazırlanmasını “toplumsallaştırırken”, diğer yandan emekçilere kapitalist toplumun sunduğundan (meyhaneler, birahaneler, kafeler vb) farklı bir “sosyalleşme ortamı” sağlıyordu.
Tarih Semaşko’yu haklı çıkarttı. Fabrika mutfakları çok kısa süre içinde emekçilerin “yeni” yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Yemek için geldikleri fabrika mutfaklarında alış – veriş yapabiliyor, sportif ve kültürel etkinliklere katılabiliyor, kütüphaneden yararlanabiliyor ve gündelik birçok işlerini yapabiliyorlardı.
ADLARI GÜNÜMÜZE ULAŞAN FABRİKA MUTFAKLARI
İlk fabrika mutfağı "Ulusal Beslenme" örgütü tarafından 29 Mart 1925'te Ivanovo-Voznesensk şehrinde Krutitskaya Caddesi'ndeki bir basma kumaş fabrikasının eski yurt binasında açıldı.
Bina buzdolaplarının, bulaşık makinelerinin, kurutucuların, mutfak tezgahlarının ve asansörlerin en verimli kullanılabileceği tasarımla yenilendi. Günde 600 kişiye hizmet edebilecek kapasitesi olan mutfakta, aynı zamanda bölgedeki sekiz fabrika kantininde sunulmak üzere hazır yemekler de üretiliyordu.
Binanın bodrum ve birinci katları mutfağa ayrılırken, ikinci katta 285 kişilik bir yemek odası, bir oyun odası ve bir kütüphane yapıldı.
Almanya'dan ithal edilen 19 kazanın hizmete girmesinden sonra önce günde 4 bin - 4 bin 500 kişiye yemek sunabilen fabrika, 3 yıl sonra Ivanovo kentindeki bütün işçilerin dörtte birine yemek çıkartabilecek kapasiteye erişti.
20 yıl mutfak olarak hizmet sunan binanın ikinci katına 1935 yılında Maksim Gorki Şehir Kütüphanesi açıldı. Günümüzde bina 1990'dan beri çocuk kütüphanesi olarak hizmet sunuyor.
İkinci mutfak 1927 Mayıs'ında Nizhny Novgorod’da ve üçüncüsü 1928'de Dnieper Hidroelektrik Santrali’nde açıldı.
Moskova
Birinci Fabrika Kantini, 1928 yılında Leningrad Şosesi’nde
(Leningradskoe Shosse) açılan çok ünlü bir fabrika mutfağıydı. Moskova'nın Begovoy semtinde Osoaviakhim 1 No'lu Uçak Fabrikası mutfağı olarak 1. Botsinsky Geçidi 7 numarada inşa edilmişti.
Mutfak binası, dönemin önde gelen mimarlarından Aleksei Meshkov tarafından Sovyet modernizmi ruhuyla tasarlanmış ve devrimden önce aristokratların ve entelektüellerin favori mekanı olan “Yar” restoranın önüne inşa edilmişti.
Yemek salonu 1.200 kişi kapasiteliydi ve ayrıca büfesi 250 kişiye hizmet sunabiliyordu. Komplekste aynı zamanda çeşitli mağazalar, bir banka şubesi ve telgraf çekilebilen bir postane de bulunuyordu. Moskova’da 1936 yılına kadar 25 fabrika mutfağı daha açıldı.
Günümüzde fabrika mutfağının binasında Rusya'nın büyük zincir marketlerinden (Fix Price) birinin mağazası bulunuyor.
1929 yılında Sovyetler Birliği’nin ilk kadın mimarı olan Ekaterina Nikolaeivna Maximova’ya Samara’da Maslennikov silah fabrikası işçileri için bir fabrika mutfağı yapma görevi verildi.
Maximova fabrika mutfaklarının kadınları sıkıcı ev işlerinden kurtaracağına ve kadınların erkeklerle eşit bir düzeye taşınmasına hizmet edeceğine inanıyordu (Maximova 1932 yılında henüz 41 yaşındayken bir tren kazasında yaşamını yitirdi).
Maximova mutfağı Sovyetler Birliği’nin işçi – köylü birliğini temsil eden sembolü olan “orak – çekiç” biçiminde (sembol 1918 yılında Sovyet sanatçı Yevgeny Kamzolkin tarafından tasarlanmıştır), iki katlı olarak inşa etti.
Çekiç bölümünün birinci katında mutfak ve teknik tesisler yer alırken, orak bölümünün ilk katında bir vestiyer ve çocuklar, işçiler ve mutfak çalışanları için üç kantin – lokanta bulunuyordu. Mutfakta hazırlanan yemekler çekiç bölümünden orak bölümündeki masalara bir taşıyıcı bant ile taşınıyordu. Günde 9 bin kişiye yemek sunan fabrika mutfağı ayrıca evlerinde yemek isteyenler için günde 3 bin kişilik hazır – yemek üretme kapasitesine sahipti.
Binanın ikinci katında teknik servisler ve idari birimler için odalar bulunuyordu. Birinci kattan ikinci kata renkli camlarla dekore edilmiş 6 ayrı merdivenle çıkılıyordu. Yaz aylarında terasta yemek yenebiliyordu. Binada ayrıca bir spor okulu, postane ve kütüphane bulunuyordu.
2000'li yılların başlarında ülkenin “sosyalist” geçmişini anımsatan binanın yıkılması için çeşitli girişimler oldu fakat daha sonra Volga'daki Devlet Çağdaş Kültür Merkezi'nin bölgedeki bir şubesi olarak kullanılmaya devam edilmesine karar verildi.
Leningrad’da 1930 yılında dört fabrika mutfağı hizmete girdi. Bunlardan en büyüğü 20 bin metrekarelik bir alana sahipti ve Kirovsky bölgesinde yer alan Krasny Putilovets fabrikasına hizmet ediyordu.
Leningrad Vyborg fabrika mutfağı
Ivanovo kentindeki ikinci fabrika mutfağı da (Narpit), 1930 yılında mimar A. A. Zhuravlev tarafından Merkez Meydanı’nda (daha sonra Lenin Meydanı adını aldı) yapıldı ve çok büyük bir merkezin köşeye bakan bölümü olarak 8 Ağustos 1933’de hizmete açıldı. Binada aynı zamanda bir aşçılık okulu ve gıda laboratuvarları da yer alıyordu.
Günde 125 bin kişiye yemek çıkartan mutfağın ürünleri bina içindeki 9 kafeteryada sunuluyordu. Fabrika mutfağı ayrıca bölgedeki diğer fabrika, işyerleri ve kurumlara da yemek gönderiyordu. Bu mutfağın 1930’lu yılların ortalarında Ivanovo şehir nüfusunun yarısından fazlasına hizmet sunduğu tahmin ediliyor.
FABRİKA MUTFAKLARININ YEMEKHANEYE DÖNÜŞMESİ
Sermayenin Emperyalistler-arası Birinci Savaş sonrasında Avrupa’da güçlenen ve kapitalist düzeni tehdit eden sosyalist hareketleri boğmak için harekete geçirdiği faşizmin nefesini ensesinde hisseden Sovyetler Birliği’nde, Emperyalistler-arası İkinci Paylaşım Savaşı’nın başlamasıyla birlikte diğer birçok “sosyal” proje gibi fabrika mutfakları projesi de sekteye uğradı.
1940’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde diğer sanayiler gibi gıda sanayisi de “askerileşerek”, diğer bir deyişle ordunun gereksinimleri doğrultusunda “konserve gıdalar” üretmeye öncelik vererek, fabrika mutfaklarında üretilen yemeklere oldukça ucuz bir alternatif oluşturdu.
Fabrikalar ve işyerleri fabrika mutfaklarından tabildot yemek almak yerine, işçilere kendi bünyelerinde kurdukları mutfaklarda konserve gıdalar kullanarak daha ucuza yemek çıkartmayı tercih etmeye başladılar.
Savaş yıllarında yaşanan gıda sıkıntısı nedeniyle birçok yemek fabrikasında hizmetler aksadığı için işçiler yeniden evlerinde yemek yapmaya başlamıştı. Fabrika mutfakları içindeki diğer tesisler de mutfaklarda düzenli yemek çıkartılamadığı için kapanmıştı. Böylece işçiler "eski" yaşamlarına dönmek zorunda kaldılar.
Sovyetler Birliği’nde Emperyalistler-arası İkinci Savaş sonrasında fabrika mutfaklarını yeniden 1920’li yılların ruhuyla canlandırmak için ciddi bir çaba olmadı. Savaş yıllarında emekçiler için cazibe merkezleri olmaktan çıkarak sıradan lokantalara dönüşen fabrika mutfakları 1990’lara kadar varlıklarını sürdürdüler.
Sosyalizmin çözülmesinden sonra fabrika mutfakları “özel” kişilere verildi ve kapitalist restoranlar halinde yeniden örgütlendiler.
Yalçın Küçük hocadan bir alıntı
Yazımızı Yalçın Küçük hocanın 2010 yılında yayınlanan “Sovyetler Birliği'nde Sosyalizmin Çözülüşü” başlıklı kitabından bir alıntıyla bitirmek istiyoruz.
Kitabında Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin çözülüşünü çok detaylı bir şekilde analiz eden Yalçın hocanın, “Sovyet sosyalizmi, en çok boş zamanı artıramamakta ve hoşzamana çevirememekte başarısızlığa uğradı. Yeni düzen, burjuva düzeninden ayrı bir boş zaman kullanımı yaratamadı ve hoşzamanın teori ve pratiğini geliştiremedi” saptamasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Aslında “fabrika mutfakları” deneyimi bir yönüyle Yalçın hocanın bu saptamasıyla Sovyetler Birliği’ne haksızlık yaptığını gösteriyor, fakat Emperyalistler-arası İkinci Savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği’nde benimsenen “yaşam tarzına” bakıldığında hocaya hak vermemek mümkün değil.
1960’lı ve 1970’li yıllarda Sovyetler Birliği'nin, 1920’lerin “başka bir yaşam” düşünden çok uzaklara savrulmuş, sosyalizmin “yaşamı daha eşit kılmak değil, yeni bir yaşam kurmak” olduğu gerçeğinden uzaklaşmış olduğu görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder