Meclis kurmak, insanları bir araya getirmek iyidir. Yeter ki amacı, hedefi belli olsun, kendisini doğru tanımlasın. Yoksa bugüne kadar kurulmuş Meclisler gibi seneye adı bile anımsanmaz. Birkaç kişi kürsüye çıkar, egosunu tatmin eder, o kadar.
Sağlığın ve hastalığın en önemli sosyal belirleyicisi, işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyidir.
Meclis kurmak, insanları bir araya getirmek iyidir. Yeter ki amacı, hedefi belli olsun, kendisini doğru tanımlasın. Yoksa bugüne kadar kurulmuş Meclisler gibi seneye adı bile anımsanmaz. Birkaç kişi kürsüye çıkar, egosunu tatmin eder, o kadar.
Muhtemelen 2023 yılı gelecekte en çok anımsayacağımız ve en çok atıf yapacağımız yıl veya birkaç yıldan biri olacak.
2023 yılı Türkiye’yi derinden sarsan olaylara sahne oldu. Bunların büyük bir bölümünü blogumuzda “toplumcu tıp” bakış açısıyla ele almaya çalıştık.
Yılın ilk aylarında yaşadığımız deprem, muhtemelen 1999 Gölcük depremi gibi uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek.
Ardından 14 Mayıs depremi yaşandı. Her soydan ve her boydan muhalefetin 20 yıllık AKP iktidarı karşısında uğradığı hazmedilemez hezimet de yıllarca unutulamayacak.
Üçüncü deprem yaz ortasında geldi ve Türkiye’nin “emeklilerini” vurdu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde emeklilerin maaşları ilk kez arttırılmadı. Bu da en azından emekli yurttaşlarımızın ömürlerinin sonuna kadar unutamayacağı bir olay.
Çanakkaleliler de muhtemelen Çanakkale’nin önümüzdeki onyıllarına damga vuracak orman yangınını asla unutamayacak, çünkü yangında tam da önümüzdeki yıllarda imara açılması beklenen “parseller” yakıldı.
Yılın son aylarında son deprem Gazze’den geldi ve bizi derinden etkiledi. Türkiye bir taraftan sözde Filistinlilerin yanında görünürken, diğer yandan İsrail’e ihracatını kesintisiz, hatta arttırarak sürdürdü. Muhtemelen bu utanç da uzun süre unutulmayacak. Belki de biz unutmak istesek dahi, Filistinliler unutturmayacak...
2023 BLOG İNDEKSİ İÇİN TIKLAYINIZ
Dün Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararının “hukuki değeri olmadığına” karar vererek, “gereğinin takdir ve ifası” için TBMM Başkanlığı'na gönderdi.
Olay başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere muhalif çevrelerde “darbe” olarak nitelenerek, protesto edildi. Özel, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ı arayarak “duygularını” ifade etti, Baş da Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırması çağrısı yaptı.
Ancak “tepelerden” yükselen bu “sert” protestolar, “tabanda”, toplum düzeyinde bir yanıt bulmadı. Tabanda kimse pek istifini bozmadı, herkes gündelik işlerine devam etti, hatta konu sosyal medyada dahi “trend topic” ol(a)madı.
2023 yılının son haftasına girerken iki gün üst üste gerçekleşen saldırılarda 12 askerin yaşamını yitirdiği haberleri medya manşetlerine taşındı. Dün birçok gazetede askerlerin “vatan için şehit” oldukları ifade ediliyordu.
Kaderin acı bir cilvesi olsa gerek, yine dünkü medyanın öne çıkan manşetlerinden biri de, “Dünyada parayla vatandaşlık satışının yarısından fazlasını Türkiye yaptı” şeklindeydi ve “şehit” haberlerinin hemen yanında yer alıyordu.
Gazeteler İtalyan gazeteci ve sosyolog Marco D’Eramo’nun New Left Review dergisinin Sidecar ekinde 15 Aralık 2023 tarihinde yayınlanan “Vatandaşlık Satmak” başlıklı makalesinden alıntılar yapıyor, yabancılar için Türkiye’den vatandaşlık satın almanın avantajlarını sıralıyorlardı.
Geçtiğimiz günlerde British Medical Journal - Global Health dergisinin online nüshasında Guddi Singh ve Jason Hickel imzasıyla “Capitalogenic disease: social determinants in focus” başlıklı bir editoryal yayınlandı. Makalede kapitalizmin insanları nasıl hasta ettiği, hastalıklarını sürdürdüğü ve sağlıkta eşitsizlikler yarattığı anlatılıyor.
Şüphesiz kapitalizmin insanları nasıl hasta ettiği Friedrich Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” başlıklı kitabını okuyanlar için sır değil. Engels günümüzden 178 yıl önce emekçiler arasında yaygın olan hastalıkların ve vakitsiz ölümlerin nedenlerinin yoksulluk veya kötü çalışma ve yaşam koşullarında değil, bunlara da neden olan üretimin kapitalist örgütlenmesinde ve sosyal çevrede aranması gerektiğini söylüyordu.
Birkaç yıl sonra Engels’in ifadelerini tıbba tercüme eden Rudolf Virchow da, işçilerin ve emekçilerin yaşam koşullarının, kötü barınma ve beslenme koşullarının onları hastalıklara “daha yatkın” hale getirdiğini, diğer bir deyişle hastalıkların oluşması ve gelişmesi için “yeterli” koşulu yarattığını savunmuştu.
Yazarların makalelerinde Engels ve Virchow’a hiçbir atıf yapmadan, iddialarını günümüzde yeniden dünyanın en prestijli dergilerinden birinde gündeme taşımaları “ahlaki” yönden tartışılabilir, fakat makalenin sağlık sorunlarının kökeninde kapitalist üretim tarzını araması takdire değer.