Translate

11 Ağustos 2020 Salı

Bilim insanları soytarılığı soytarılara bırakmalı

 

Rengârenk giysileri içinde neşeli bir soytarı, “toplumun yüzde 70 - 80’i sürekli ve düzgün bir şekilde maske takarsa aşının etkisine yakın bir etki görülüyor” derse, salon muhtemelen kahkahadan kırılır, insanlar gülmekten yerlere yatar. Fakat bu cümle bir “bilim insanının” ağzından çıktığında, trajik bir hal alıyor.

 

Hani, “hangi derdime yanayım?” derler ya, durum aynen öyle. Bu cümleyi sarf edenin Robert Kolej’den mezun olduktan sonra ABD’de, Yale Üniversitesi’nde biyoloji okuduğunu ve immünoloji doktorası yaptığını öğrenince, şaşkınlığınız daha da artıyor, nutkunuz tutuluyor, söyleyecek söz bulamıyorsunuz.

 

Bu arada sakın yanlış anlaşılmasın, burada soytarılığı “aşağılayıcı” bir ifade olarak kullanmıyorum. Aksine söz ve davranışlarıyla insanları güldürüp, eğlendiren soytarıları çok severiz. Yalnızca bilim insanlarının soytarılık yapmayı işinin ehline, soytarılara bırakmaları gerektiğini söylüyoruz. Yoksa sonu hakikaten kötü oluyor.

 

Değerli okurlarımız. Bakınız, bu Yale profesörünün nasıl bir soytarılık yaptığını anlamak için inanın tıp okumaya, doktor olmaya, immünolog olmaya gerek yok.

 

Bu “bilim insanı” iddiasında neyi neyle kıyaslıyor? Aşı ile maskeyi. Bakın cümlesini tekrar okuyalım: “toplumun yüzde 70 - 80’i sürekli ve düzgün bir şekilde maske takarsa aşının etkisine yakın bir etki görülüyor”.

 

Peki, koronavirüsün aşısı var mı? Yok! O halde, Yale Üniversitesi’nde profesörlük yapan bu soytarı, koronavirüs aşısının etkisini nereden biliyor? Koronavirüs aşısının bireyleri enfeksiyona karşı korumakta ne kadar etkili olduğunu bilmeden, maskenin koruyucu etkisini aşının koruyucu etkisiyle kıyaslayabilir misiniz?

 

Gördünüz mü? Burada yapılan soytarılığı anlamak için tıp okumak, doktor veya immünolog olmak gerekiyor muymuş? Bence mental bir sorunu olmayan, okuduğunu anlama becerisine sahip herhangi biri, eğer henüz dünyada bir koronavirüs aşısı geliştirilmediğinin de farkındaysa, yapılan soytarılığı açıkça görebilir.

 

Dahası da var. Bu “mümtaz” bilim insanı, COVID 19 salgınıyla mücadelede maskeyi, yani insanların maske takmalarını, karantina tedbirine “alternatif” olarak sunuyor: “Herkesi tekrar evlere kapatmak istemiyorsak maske takmamız gerek”…

 

Yani bu cümleyi okuduğunuzda, bu “bilim insanına” diplomasını kim verdi, yüksek lisans ve doktorasında danışmanı kimdi, doktora jürisinde kimler vardı gibi sorular aklınıza gelebilir. Çünkü cümlesinde “karantina” ile “maskeyi” öylesine karşı karşıya koyuyor ki, karantinanın ne demek olduğunu az çok bilen herhangi biri buradaki saçmalığı görebilir.

 

Bakınız, salgınla mücadelede karantinanın yeri ayrıdır, maskenin yeri ayrıdır. Biri diğerinin asla “alternatifi” olamaz, aksine birbirlerini “bütünlerler”. İnsanları karantinaya almak istemiyorsak maske takmamız gerek ne demek? Salgınla mücadelede hem karantinaya almanız gerekenleri karantinaya alacaksınız, hem de herkes maskesini takacak.

 

Sevgili okurlarımız. Dikkat ederseniz son zamanlarda sık sık halen üniversitelerde öğrenci ve asistan eğitmekte olan profesörleri eleştirmeye başladık. Bu gerçekten çok utanç verici bir durumdur. Bir yandan eğitimin, üniversitelerin, bilim insanlarının ne hale geldiğini görerek kahroluyoruz, diğer yandan mesleki kariyerlerinin zirvesindeki insanların hiç utanmadan toplumu kandırmalarını izlemekten derin bir elem duyuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder