Rengârenk giysileri içinde neşeli bir soytarı, “toplumun yüzde 70 - 80’i sürekli ve düzgün bir şekilde maske takarsa aşının etkisine yakın bir etki görülüyor” derse, salon muhtemelen kahkahadan kırılır, insanlar gülmekten yerlere yatar. Fakat bu cümle bir “bilim insanının” ağzından çıktığında, trajik bir hal alıyor.
Hani, “hangi derdime yanayım?” derler
ya, durum aynen öyle. Bu cümleyi sarf edenin Robert Kolej’den mezun olduktan
sonra ABD’de, Yale Üniversitesi’nde biyoloji okuduğunu ve immünoloji doktorası
yaptığını öğrenince, şaşkınlığınız daha da artıyor, nutkunuz tutuluyor,
söyleyecek söz bulamıyorsunuz.
Bu arada sakın yanlış anlaşılmasın, burada
soytarılığı “aşağılayıcı” bir ifade olarak kullanmıyorum. Aksine söz ve
davranışlarıyla insanları güldürüp, eğlendiren soytarıları çok severiz. Yalnızca
bilim insanlarının soytarılık yapmayı işinin ehline, soytarılara bırakmaları
gerektiğini söylüyoruz. Yoksa sonu hakikaten kötü oluyor.
Değerli okurlarımız. Bakınız, bu Yale
profesörünün nasıl bir soytarılık yaptığını anlamak için inanın tıp okumaya,
doktor olmaya, immünolog olmaya gerek yok.
Bu “bilim insanı” iddiasında neyi
neyle kıyaslıyor? Aşı ile maskeyi. Bakın cümlesini tekrar okuyalım: “toplumun
yüzde 70 - 80’i sürekli ve düzgün bir şekilde maske takarsa aşının etkisine
yakın bir etki görülüyor”.
Peki, koronavirüsün aşısı var mı?
Yok! O halde, Yale Üniversitesi’nde profesörlük yapan bu soytarı, koronavirüs
aşısının etkisini nereden biliyor? Koronavirüs aşısının bireyleri enfeksiyona
karşı korumakta ne kadar etkili olduğunu bilmeden, maskenin koruyucu etkisini
aşının koruyucu etkisiyle kıyaslayabilir misiniz?
Gördünüz mü? Burada yapılan
soytarılığı anlamak için tıp okumak, doktor veya immünolog olmak gerekiyor
muymuş? Bence mental bir sorunu olmayan, okuduğunu anlama becerisine sahip
herhangi biri, eğer henüz dünyada bir koronavirüs aşısı geliştirilmediğinin de
farkındaysa, yapılan soytarılığı açıkça görebilir.
Dahası da var. Bu “mümtaz” bilim
insanı, COVID 19 salgınıyla mücadelede maskeyi, yani insanların maske
takmalarını, karantina tedbirine “alternatif” olarak sunuyor: “Herkesi tekrar
evlere kapatmak istemiyorsak maske takmamız gerek”…
Yani bu cümleyi okuduğunuzda, bu “bilim
insanına” diplomasını kim verdi, yüksek lisans ve doktorasında danışmanı kimdi,
doktora jürisinde kimler vardı gibi sorular aklınıza gelebilir. Çünkü
cümlesinde “karantina” ile “maskeyi” öylesine karşı karşıya koyuyor ki,
karantinanın ne demek olduğunu az çok bilen herhangi biri buradaki saçmalığı
görebilir.
Bakınız, salgınla mücadelede
karantinanın yeri ayrıdır, maskenin yeri ayrıdır. Biri diğerinin asla
“alternatifi” olamaz, aksine birbirlerini “bütünlerler”. İnsanları karantinaya
almak istemiyorsak maske takmamız gerek ne demek? Salgınla mücadelede hem
karantinaya almanız gerekenleri karantinaya alacaksınız, hem de herkes
maskesini takacak.
Sevgili okurlarımız. Dikkat ederseniz
son zamanlarda sık sık halen üniversitelerde öğrenci ve asistan eğitmekte olan
profesörleri eleştirmeye başladık. Bu gerçekten çok utanç verici bir durumdur.
Bir yandan eğitimin, üniversitelerin, bilim insanlarının ne hale geldiğini
görerek kahroluyoruz, diğer yandan mesleki kariyerlerinin zirvesindeki
insanların hiç utanmadan toplumu kandırmalarını izlemekten derin bir elem
duyuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder