Translate

29 Ekim 2020 Perşembe

Şimdi düşman yalnız COVID 19 değil, mevsimsel grip de ekleniyor

Kasım ayı ile birlikte salgın yeni bir aşamaya giriyor. Bu kez karşımızda düşman yalnız COVID 19 değil, ona eşlik edecek olan mevsimsel grip de mücadelenin içinde olacak.

 

Salgının başladığı günlerde mevsimsel grip sezonunun sonunda olduğumuz için çok şanslıydık. Aslında bu şansımızı önümüzdeki günlerde başlayacak olan yeni mevsimsel grip sezonuna hazırlık yaparak geçirebilseydik, diğer bir deyişle ülkemizin gereksinimi olan 30 milyon doz grip aşısını zamanında sipariş edip bugünlerde uygulamaya başlayabilseydik, bu şansımızı bugün de sürdürebilecektik.

 

Ancak bütün uyarılarımıza rağmen yeterli grip aşısı ithal edilmedi ve bugün ithal edilebilen çok az sayıdaki aşıyı yaptırabilmek için insanlar “torpil” aramaya başladılar. Artık maalesef risk grubunda olanların en çok onda birinin aşılanabileceğini biliyoruz. Elbette bu durumdan kendisini sadece iktidarı aşı ithal etmediği için eleştirmekle sınırlayan ve toplum içinde güçlü bir “aşı hakkı” mücadelesi örgütlemeyi beceremeyen muhalefet de sorumlu.  

 

Hal böyleyken bir de son günlerde salgınla mücadeleye ilişkin birtakım “garip” görüşler ortalıkta dolaşmaya başladı. Bu görüşlere göre karantina tedbirlerinin amacı hastalığı izole etmek ve yayılmayı engellemekmiş. Buradan yola çıkılarak salgının “başlarında” karantina tedbirlerinin savunulduğu ancak bugün artık virüs her yerde olduğundan, karantina tedbirlerini savunmanın anlamı kalmadığı iddia ediliyor.

 

Böyle düşünenler salgınla mücadelede artık karantina tedbirlerinin etkili olamayacağını savunuyorlar. İş işten geçmiş. Devlet karantina tedbirlerini başta almalıymış. Artık çok geç kalınmış. Bu vakitten sonra değil 2 hafta, 2 yıl ülkeyi kapatsanız bu salgın bitmez diyorlar. Virüs artık her yere yayılmış ve nasıl her yıl grip oluyorsak bu virüs de günlük yaşamın bir parçası olacakmış. Hatta olmuş bile.

 

Bu düşüncedekiler bugün karantina tedbirleri almak yerine istisnaları çok iyi ve cimrice belirlenmiş kısıtlama tedbirleri almanın salgının belini kırmak için en etkili yol olduğunu iddia ediyorlar. Yine son günlerde artan vaka sayılarının okulların açılmasıyla “değil”, hava sıcaklığının düşmesiyle ilişkili olduğunu iddia ediyorlar.

 

Aslında bu iddiaları “ciddiye” almak ve yanıt vermek gerçekten gereksiz, fakat özellikle son günlerde çeşitli çevrelerin başlattığı dezenformasyon kampanyası nedeniyle insanların kafaları çok karışık. Örneğin yetkililerin görevlerini yerine getirerek ülkenin ihtiyacı kadar grip aşısı siparişi vermediğinin tartışıldığı günlerde bazı gazetelerde Güney Kore’de grip aşısı yaptıran 59 kişinin hayatını kaybettiği türünden uydurma haberlerin çıkması hiç tesadüf değil. Bu nedenle yukarıdaki iddiaları yanıtlamak zorundayız.

 

Maalesef Türkiye’de bugüne kadar bir "halk sağlığı" kültürü oluşturamadığımız için halk sağlığı konusunda hekimlerimizin büyük bir bölümü, hatta "halk sağlığı" alanında mezuniyet sonrası eğitim almış hekimlerin bir bölümü de dahil çok cahiliz. Bu nedenle birçok insanın ne anlama geldiğini tam olarak bilmediği veya kavrayamadığı “karantina” kavramını tartışmakla başlayabiliriz.

 

"Karantina" sağlıklı insanların, hastalarla yakın temas içinde olmuş veya hastalığın yaygın olduğu bir bölgeden gelmiş “şüpheli” insanlardan ayrılması, "karantina tedbirleri" de bunu sağlamak için alınan tedbirler demektir.

 

Örneğin hasta biriyle yakın teması bulunan veya hastalığın yaygın olduğu bilinen bir bölgeden gelen birinin, hastalığın kuluçka süresi boyunca evinde kalmasının sağlanması bir karantina tedbiridir.

 

"İzolasyonda" ise karantinadan farklı olarak hasta olduğu bilinenler (test pozitif olanlar) hastalık belirti ve bulguları göstermeseler dahi hastalığı sağlıklı insanlara bulaştırmamaları için toplumdan “izole” edilirler.

 

Toplum içinde çok anlaşılmadığı için bir kez daha yinelemek gerekirse karantina hastalara “değil”, sağlıklı olan, hiçbir yakınması, belirti veya bulgusu (öksürük, ateş vb) “bulunmayan”, fakat virüse “maruz” kaldığı düşünülen bireylere yönelik tedbirleri ifade eder. Karantinanın süresi, hastalığın kuluçka süresi, yani COVID 19 için 14 gündür. Fakat Kerala gibi bazı yerlerde bunun sosyalist hükumet tarafından 21 gün olarak uygulandığını biliyoruz.

 

İzolasyon ise tamamen “hasta” bireylere yöneliktir, ancak burada “hasta” bireyde henüz hastalığın belirti ve bulguları ortaya çıkmamış (presemptomatik dönem) olabilir veya hastada belirti ve bulgular hiç ortaya çıkmayabilir (asemptomatik). Peki, bu son vakaların hasta olduğunu nereden biliyoruz? Yapılan testin pozitif çıkmasından. İzolasyon süresi hastanın tamamen iyileşme süresidir, kişiye göre değişir.

 

Bunlar dışında insanlar arasında yakın teması önlemek için alınan fiziksel mesafe tedbirleri vardır. Bunlar okulların ve işyerlerinin kapatılması, toplu ulaşımın kısıtlanması ve sokağa çıkma yasağı gibi tedbirlerdir.

 

Dünyanın birçok ülkesinde yapılan bilimsel çalışmalarda “tek başına” karantina tedbirlerinin morbiditede (hastalanma) yüzde 44 – 96 ve mortalitede (ölüm) yüzde 31 – 76 oranında azalma sağladığını ortaya koymuştur. Yine bilimsel çalışmalar karantina ve izolasyon tedbirlerinin, okulların ve işyerlerinin kapatılması, toplu ulaşımın kısıtlanması ve sokağa çıkma yasağı gibi tedbirlerle “birlikte” uygulanması halinde morbidite ve mortalitenin daha da azaldığını göstermektedir.

 

Nitekim bu tedbirlerin uygulanabildiği ülkelerde (Küba, Çin, Vietnam, Güney Kore, Yeni Zelanda vb) vaka ve ölüm sayıları çok düşük iken, uygulanmadığı ülkelerde oldukça yüksek seyretmektedir. Hatta Türkiye örneğinde de görüldüğü gibi tedbirlerin alınması ve gevşetilmesi, hastalığın seyrinde büyük dalgalanmalar meydana getirmektedir.

 

O halde “karantina, yayılmayı engellemek için, hastalığı izole etme için uygulanır, şimdi artık virüs her yerde” cümlesi yanlıştır. Virüsün her yerde olması karantina tedbirlerinin doğasını değiştirmez, gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Karantina tedbirleri tarih boyunca salgın hastalıklarla mücadelenin temelini oluşturmuştur, bugün de oluşturmaya devam etmektedir ve gelecekte de etmeye devam edecektir.

 

Bugün salgın her yere yayıldığı için "sokağa çıkma yasağı", aslında karantina uygulanması anlamına da gelmektedir. Yani sokağa çıkma yasağı ile karantina kavramsal olarak da birbirine karışmış durumdadır. Sağlamları – şüphelileri karantinaya alabilmek için yaygın bir sokağa çıkma yasağı gerekmektedir ve bunun "kısıtlamalarla" sağlanabilmesi mümkün değildir.

 

Karantina tedbirlerinin alınması “sermayenin” işine gelmediğinden, dünyanın her köşesinde bu tedbirlerin alınmaması veya hiç değilse sulandırılarak, sermaye birikimine halel getirmeyecek biçimde alınması için ciddi çaba harcayanlar vardır. Bu tür çabalar içinde olanlar, salgınla mücadelede karantina tedbirlerinin ne kadar etkili olduğunu gizlemeye çalışmaktadır. Oysa her gün dünyanın her yerinde karantina tedbirlerinin, bizdeki gibi “yalandan” değil, gerçekten alındığı takdirde ne kadar etkili olduğuna ilişkin yayınlar yapılmaktadır.

 

COVID 19 salgınında karantina tedbirleri ilk kez 22 Ocak’ta Çin tarafından Wuhan kentinde uygulanmıştı. Avrupa’da ise karantina tedbirleri alan ilk ülke İtalya oldu (10 Mart). Daha sonra dünyada birçok ülke ve Türkiye karantina tedbirleri almaya başladılar. Ancak yaz aylarına gelindiğinde birçok ülke “ekonomik” gerekçelerle tedbirleri gevşetmeye başladı.

 

Anımsanacağı gibi başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere birçok kuruluş ve bilim insanı salgının henüz geçmediğini, tedbirlerin gevşetilmemesi gerektiğini, tedbirler gevşetilirse salgının sonbaharda daha büyük bir atak yapacağını söyledi. Sermaye hükumetleri bu uyarılara kula vermedi veya veremedi.

 

Peki, bu süreçte neler oldu? Mart ayında 170 ülke sınırlarını kapattı ve 140 ülke Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği karantina tedbirlerine şu veya bu ölçüde uymaya çalıştı. Bu sırada henüz vaka sayısı 880 bin, yitirilen can sayısı 43 bin kadardı. Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de vaka ve ölüm eğrileri “düzleşmeye” başladı.

 

Ardından Dünya Sağlık Örgütü’nün bütün uyarılarına rağmen ülkeler karantina tedbirlerini gevşetmeye başladılar. Önce turistik etkinlikler, daha sonra diğerleri açıldı. Ancak asıl bomba “okulların açılmasıyla” patladı. Birçok uzmanın okulların hastalık yuvası haline gelebileceği, öğrencilerin okuldan aldıkları hastalığı eve taşıyabilecekleri uyarılarına kulak verilmedi veya verilemedi. Sonuç? Bugün itibariyle 44.878.011 vaka ve 1.180.914 ölüm…

 

Yazımızın başında belirttiğimiz gibi bugün salgının çok daha kritik bir evresine giriyoruz. Bu kez karşımızdaki düşman bir değil, iki tane. Mevsimsel grip vakaları da zaten iflas noktasına gelmiş olan sağlık sisteminin önüne olanca ağırlığı ile çıkacak ve mevsimsel grip vakalarıyla, COVID 19 vakaları birbirine karışacak. Daha da tehlikeli olan bazıları aynı anda her iki hastalığa birden yakalanabilecekler.

 

Daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi COVID 19 ve mevsimsel grip en çok toplumun sadece sosyoekonomik bakımdan değil, aynı zamanda sağlık yönünden de en dezavantajlı kesimlerini (bağışıklık sistemleri yeterince güçlü olmayanlar) vuruyor. Bu insanların çoğunun bu yıl zatürre aşılarını da yaptıramadıklarını biliyoruz.

 

Açıkçası bizi gerçekten çok zor bir kış bekliyor. Sermayenin “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” politikasına karşı bir cephe oluşturamamanın bedelini pahalıya ödeyeceğiz. Umalım ki biz yanılıyor olalım. Umalım ki Kasım sonunda vaka sayısı 200 milyonlarla, can kayıpları 10 milyonlarla ifade edilmesin.


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder