Translate

2 Kasım 2020 Pazartesi

Salgını durdurabilecek tek güç işçi sınıfıdır

COVID 19 salgını, işçi sınıfı hala salgın yönetimine el koy(a)madığı için, salgın yönetimini sermayeye bıraktığı için bütün hızıyla devam ediyor. Şimdiye kadar 50 milyona yakın insan enfekte oldu ve 1 milyon 200 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Şimdi günde 500 – 600 bin kişi enfekte oluyor ve 7 bine yakın can yitiriyoruz. Oysa işçiler ve emekçiler salgına müdahale edebilseydi, pandemi şimdiye kadar çoktan “tarih” olacaktı.

 

Daha Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) “pandemi” ilan etmeden, dünyada salgının üstesinden nasıl gelinebileceği konusunda birbirine taban tabana zıt iki görüş ortaya çıkmıştı: Sermaye her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek diyerek, ölen ölsün kalan sağlar bizimdir anlamına gelen “sürü bağışıklığı” stratejisini ortaya atarken, emekten yana güçler virüsün toplum içinde yayılmasının durdurulabilmesi için işyerlerinin ve okulların kapatıldığı, insan hareketlerinin kısıtlandığı “gerçek bir karantina” stratejisi önermişlerdi.

 

Tek tek ülkelerde süreç, işçilerin ve emekçilerin ülkelerdeki bilinç ve örgütlülük düzeyleri temelinde ilerledi. İşçilerin ve emekçilerin sınıf bilincinin daha yüksek olduğu, daha örgütlü oldukları ülkelerde hükumetler karantina tedbirleri alarak salgını kısa sürede kontrol altına almayı başardılar ve yaşam normale döndü. Türkiye gibi işçi işçilerin ve emekçilerin sınıf bilincinin göreli düşük olduğu, örgütsüz oldukları ülkelerde ise hükumetler sermaye yanlısı politikalar izleyerek salgın hastaneleri iflas noktasına getirdiğinde “kısmi” karantina tedbirleri aldılar, tehlike azalınca tedbirleri gevşettiler (sürü bağışıklığı stratejisi).

 

Avrupa’da salgının ilk aylarında emek ve sermaye arasında salgınla mücadele stratejisi üzerine bir “uzlaşmaya” gidildiğini gördük. Merkez Bankaları Avrupa Birliği bölgesinde piyasaya 1.25 trilyon ve İngiltere’de 645 milyar Euro pompalayarak, sermayenin karantina tedbirleri alınmasına rıza göstermesini sağladılar. Alınan tedbirlerle salgın kontrol altına “alınır gibi oldu”. Fakat yaz aylarına girilmesiyle birlikte sermaye, hükumetlerden hızla “normalleşme” talep etti ve tedbirler gevşetilmeye başladı. İşçiler ve emekçiler bu noktada salgın yönetimine müdahale ederek, tedbirlerin gevşetilmesini önleyemediler.

 

Bugün sonbahara girilmesiyle birlikte “beklendiği gibi” salgın yeniden tırmanışa geçti. Aslında durum Nisan ayında olduğundan çok daha tehlikeli olmasına rağmen, bu kez sermaye bir “uzlaşmaya” gitme niyetinde görünmüyordu. Her ne pahasına olursa olsun okulları açık tutmak ve üretimi sürdürmekte kararlıydı. Ancak Avrupa’da işçiler ve emekçiler gecikmeli de olsa sermayenin taleplerine karşı harekete geçtiler (1).

 

Şimdi Avrupa’da hükumetler, sermayeyi rahatsız etmeyecek, çarkları durdurmayacak, fakat emekçileri de yatıştıracak tedbirler üretmeye çalışıyor. İspanya, İngiltere ve Fransa’da, zaten nüfusun büyük çoğunluğunun evlerinde olduğu gecenin geç saatlerinde “sokağa çıkma yasağı” ilan edilmesi bunun en somut örneği. Gündüz öğrencilerin okullara ve işçilerin işyerlerine gitmeye devam edeceği, fakat gece evlerinde kalacakları bir karantinanın salgın üzerinde nasıl pozitif bir etkisi olabilir?

 

Bu “soytarılığa” son verebilecek ve salgına karşı gerekli karantina tedbirlerinin alınmasını sağlayabilecek tek güç işçi sınıfıdır. İşçiler ve emekçiler “üretimden gelen güçlerini” kullanarak sermayeyi ve hükümetleri tam karantina tedbirleri almaya zorlayabilirler. Virüsün toplum içinde dolaşması ancak böyle durdurulabilir.

 

Maalesef bazı “cahil” kesimlerin, tam karantina tedbirinin salgının ilk günlerinde etkili olabileceğini, artık virüsün her yere yayıldığını ve bu nedenle karantina tedbirlerinin salgının durdurulmasında etkili olmayacağını savunarak, el altından sermayenin “sürü bağışıklığı” stratejisini desteklediklerine şahit oluyoruz. Hatta “değil 2 hafta, 2 yıl bile sokağa çıkma yasağı ilan etseniz salgını durduramazsınız artık” diyebilenler bile çıkıyor. Elbette bunca cehalet ancak “tahsil” ile mümkün olabiliyor. Bu düşünceleri ne yazık ki son onyıllarda tıp eğitiminin kalitesinin çok düşmesi sayesinde bir şekilde tıp diploması edinebilmiş “hekimler” savunabiliyorlar.

 

Salgını durdurabilmenin tek çaresi, herkesin evinde kalmasını garanti altına alacak tam karantina tedbirleridir. Bu süreçte devlet herkesin gelirlerini ve geçimlerini garanti altına almalıdır. Bütün çalışanların maaş ve ücretleri çalışıyorlarmış gibi ödenmeye devam edilmeli, “küçük” işletmelerin olası kayıpları yine devlet tarafından telafi edilmelidir (2). Bunların sağlanabilmesi için işçilerin ve emekçilerin “üretimden gelen güçlerini” kullanmaları şarttır. Proletarya partileri bu tezleri savunmalı ve işçileri, emekçileri bu talepler doğrultusunda örgütleyerek mücadeleye sevk etmelidir.


1. https://www.wsws.org/en/articles/2020/10/17/euro-o17.html

2. https://www.jacobinmag.com/2020/10/italy-covid-coronavirus-lockdown-protests

 

Akif Akalın 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder