Birilerinin insanların hastalıkları
üzerinden kazanç sağlamasına izin verilen bir düzende, ancak paranız kadar
sağlık hizmeti alabilirsiniz. Bu durum şeker hastalığı gibi etiyolojisinde
yaşam tarzının büyük rol oynadığı hastalıklar için daha da belirgindir.
Dünya Diyabet Günü’nden birkaç gün önce Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan “100 yıllık sözü tutmak: insüline erişimi evrensel kılmak” başlıklı rapor, bugün dünyada insüline gereksinim duyan en az 30 milyon insanın, kapitalist ilaç şirketleri tarafından üretilen ve pazarlanan insüline “bedelini ödeyemedikleri” için erişemediklerini anlatıyor.
ŞEKER HASTALIĞININ DİNAMİKLERİ
Bazı insanlarda pankreas, henüz tam
olarak bilemediğimiz nedenlerle yeterli insülin üretemez (tip 1 şeker hastalığı),
bazı insanlarda ise pankreas yeterli insülin ürettiği halde, beden kan şeker
düzeyini düzenlemekte yetersiz kalır (tip 2 şeker hastalığı). Dolayısıyla tip 1
şeker hastalarının hepsi, tip 2 şeker hastalarının bir bölümü için insülin
“yaşamsal” bir ilaçtır.
Tip 2 şeker hastalığının oluşması ve
gelişmesinde başta beslenme ve egzersiz olmak üzere yaşam tarzı faktörlerinin
ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. 1980’lerden sonra neoliberal düzenin
dayattığı sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam, diğer yaşam tarzı
hastalıkları gibi şeker hastalığının da patlamasına neden oldu.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre
1980’de dünyada yalnızca 108 milyon şeker hastası varken, 2014 yılında bu rakam
422 milyona ulaştı. Uzmanlar vaka sayısının bugün 460 milyonu aştığını, yani
yeryüzünde yaşayan her 20 insandan birinin şeker hastası olduğunu söylüyor.
HASTALIKTAN YOKSULLAR DAHA ÇOK ETKİLENİYOR
Ancak 460 milyon şeker hastası
ülkeler arasında eşit dağılmıyor. Şeker hastalarının sadece yüzde 20’si yüksek
gelirli ülkelerde iken, yüzde 80’i düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor.
Zengin ülkelerde yaşayan insanlar ile
yoksul ülkelerde yaşayan insanlar arasında “biyolojik” bakımdan bir fark
olmadığını bildiğimize göre, bu farkın nedeninin “sosyal” olduğunu
söyleyebiliriz.
Yine her yıl dünyada şeker hastalığı
nedeniyle 1,5 milyon ve şeker hastalığına bağlı sorunlar nedeniyle 2,2 milyon
olmak üzere 3,7 milyon insan yaşamını “vakitsiz” yitiriyor. Bu ölümlerin
dağılımının da eşit olmadığını, zengin ülkelerde daha düşük, yoksul ülkelerde
daha yüksek olduğunu görüyoruz.
ŞEKER HASTALIĞI NEDEN ZENGİNLERLE FAKİRLERİ FARKLI ETKİLİYOR?
Biyolojik açıdan (tıbben) düşünüldüğünde,
hastalığın mekanizması bakımından zengin – yoksul ayrımı olmadığını görüyoruz.
O halde neden yoksullar şeker hastalığına daha fazla yakalanıyor ve ölüm dahil
olumsuz sonuçlarından daha fazla etkileniyorlar?
İki nedenle: birincisi hastalığa
yatkınlık ve ikincisi hastalandıktan sonra tedaviye erişim.
YOKSULLAR ŞEKER HASTALIĞINA DAHA YATKIN
Bugün için tip 1 şeker hastalığı için
risk faktörlerinin neler olduğunu tam olarak bilemiyoruz, fakat risk faktörleri
konusunda daha çok bilgi sahibi olduğumuz tip 2 şeker hastalığının gelişmesini
ve her iki tip hastalığın olumsuz sonuçlarını önlemek “tıbben” mümkün.
Tıp, başta düzenli egzersiz ve
sağlıklı beslenme olmak üzere bir dizi tedbirle tip 2 şeker hastalığının ve her
iki tipe bağlı gelişen olumsuz tabloların önlenebileceğini söylüyor.
Tıp, şeker hastalığına karşı 5 – 17
yaş grubu için günde en az 60 dakika orta veya yüksek yoğunluklu, 18 – 64 yaş
grubu için haftada en az 150 dakika orta veya 75 dakika yüksek yoğunluklu
egzersiz öneriyor.
Tıp, toplumda daha yaygın görülen tip
2 şeker hastalığının önlenmesinde, annenin hamile kalmasından çocuğun 2 yaşına
basmasına kadar geçen yaşamın ilk 1000 (bin) gününün çok önemli olduğunu
söylüyor.
Eğer anne adayı hamileliğinde yeterli
ve dengeli beslenirse, fetüs de yaşamının ilk 40 haftasında yeterli ve dengeli
beslenebilir.
Eğer anne bebeğini emzirir ve iki
yaşını bitirene kadar sağlıklı besleyebilirse, çocuğun ileride şeker
hastalığına yakalanma şansı (veya şanssızlığı) çok azalıyor.
Yine çocukların üç yaşından itibaren sağlıklı
beslenmeleri, yani enerji, yağlar, şeker ve sodyum (tuz) bakımından zengin
gıdalarla beslenmelerinin önlenmesi ve düzenli / sürekli egzersize
alıştırılmaları ve bu alışkanlıklarını yaşam boyu sürdürmeleri çok önemli.
Toplumun yoksul kesimlerinin günlük
enerji gereksinimlerini karşılayabilmek için karbonhidratlara daha fazla
bağımlı olması, diğer bir deyişle paralarının pahalı taze sebze ve meyveler,
hayvansan protein kaynakları yerine göreli ucuz “şekerli” gıdalara yetiyor
olması, başta işsizler ve işçiler olmak üzere yoksulları şeker hastalığına yatkınlaştırıyor.
İşte yoksullar (yoksul ülkeler ve
ülkelerin yoksul kesimleri) maddi olarak tıbbın bu önerilerine uyamadıkları,
tıbbın önerdiği şekilde beslenemedikleri ve tıbbın tarif ettiği şekilde düzenli
ve sürekli egzersiz yapamadıkları için şeker hastalığına daha yatkın hale
geliyorlar.
ŞEKER HASTALIĞINA YAKALANAN YOKSULLAR TEDAVİYE ERİŞEMİYOR
DSÖ geçtiğimiz gün insülinin keşfinin
yüzüncü yılı dolayısıyla “100 yıllık sözü tutmak: insüline erişimi evrensel
kılmak” başlıklı bir rapor yayınladı. Rapor, bugün dünyada insüline gereksinim
duyan en az 30 milyon insanın, kapitalist ilaç şirketleri tarafından üretilen
ve pazarlanan insüline bedelini ödeyemedikleri için erişemediklerini belirtiyor.
Raporda insülin tedavisine gereksinim
duyan 63 milyon tip 2 diyabetik hastanın sadece yarısının ilaca erişebildiği
belirtiliyor ve bu gelişmeden 2000’li yıllarda ilaç şirketlerinin daha ucuz
olan insan insülini yerine, daha pahalı insülin anologlarını piyasaya sürmesi
sorumlu tutuluyor.
Rapordan dünyada insülin piyasasına
sadece 3 (üç) şirketin (Eli Lilly, Novo Nordisk ve Sanofi) egemen olduğunu, ne
kadar ilaç üretileceğinden, üretilen insülinin hangi fiyattan satılacağına kadar
her şeyi bu üç şirketin inisiyatifinde (veya insafında) olduğunu öğreniyoruz.
Yani toplumun ilaç gereksinimlerini
karşılamak için değil, bu gereksinimler üzerinden kâr elde etmek, kazanç
sağlamak amacıyla örgütlenmiş şirketler, ürettikleri insülini bedelini
ödeyebilenlere satıyor.
İlaç şirketleri bu tutumlarıyla
insanlara “sakın bize güvenip şeker hastası olmayın, sattığımız ilaçları alacak
parası olmayanlar şeker hastası olmasınlar” diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder