Translate

21 Temmuz 2022 Perşembe

Sonbaharda okullar açılacak mı?

 


Pandeminin başından beri “aç – kapa” yapa yapa bir hal olduk. Şimdi vaka sayılarının yeniden tırmanışa geçmesiyle birlikte sonbaharda okulların açılıp açılmayacağı konusu tekrar gündem oldu. Sermayenin has profesörlerinden Osman Müftüoğlu bile Hürriyet gazetesindeki köşesinde “rakamlar net ve açık olarak bizi uyarıyor ve yeni bir COVID-19 dalgasının ayak sesleri giderek netleşiyor” diyorsa vay halimize.

 

MÜFTÜOĞLU HENÜZ KAPANMA ÖNERMİYOR

 

Bilindiği gibi pandeminin başından beri “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” diyen sermaye, kapanma tedbiri alınmasına sadece yoğun bakımların “taşması” halinde ve çok kısa süreler için rıza gösterdi. Sürpriz bir şekilde kendilerini emekten yana tanımlayan örgütler de pandemi en çok emekçileri etkilemesine rağmen sermayeyi destekleyince, birkaç bilim insanı dışında kapanma tedbiri öneren kalmadı.

 

Sermaye profesörleri vaka sayıları yükselişe geçtikçe sermayenin gereksinimleri doğrultusunda “kapanma” dışında formüller bulmaya çalışıyorlar. Bir süredir “COVID ile yaşamak” politikasını benimseyen hükumetler de, pandemiyi toplumun gündeminden düşürmek için elden geleni yapıyor, fakat virüs ferman dinlemiyor.

 

Müftüoğlu bugünkü yazısında hatırlatma dozunu yaptırmayı ve toplu taşımada maske zorunluluğunun yeniden getirilmesini öneriyor, ancak kapanmayı bir olasılık olarak dahi ağzına almıyor. Hele okullar konusuna hiç değinmiyor. Oysa şu anda Şanghay vaka sayılarının Türkiye’dekinin çok altına düşmesine rağmen kapanma tedbirini sürdürüyor.

 

OKULLAR KONUSU ÇOK NETAMELİ

 

Pandemi sürecinde neoliberal düzeni en çok uğraştıran sorunlardan biri okullar oldu. Toplumları sermayenin “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” buyruğuna ikna etmekte, “soldan” gelen destek sayesinde çok zorlanmayan politikacılar, söz konusu “çocuklar” olunca biraz sıkıştılar.

 

İnsanların çocuklarının yaşamı söz konusu olduğunda çok daha duyarlı olabileceklerini hesaba katan politikacılar, salgının ilk dalgasında halk sağlığı biliminin okulların kapatılması önerisine itiraz edemediler. Dünyanın birçok ülkesinde 2020 Mart – Haziran dönemi boyunca okullar tatil edildi.

 

Bu süreçte neoliberal ekonomi çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Okul çağında çocuğu olan emekçiler çocuklarını bırakabilecekleri bir yer bulamayınca işe gidemediler ve bu durum sermayenin “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” ilkesinin yaşama geçirilmesini zorlaştırdı. Çarkların hiçbir sorun çıkmadan dönmeye devam edebilmesi için okulların asla kapanmaması gerekiyordu.

 

ÇOCUKLARIN PANDEMİDEN ETKİLENMEDİĞİ İDDİASI

 

Sermaye emekçi ebeveynleri salgın sürecinde okulların açık tutulmasına “ikna” edebilmek için bir yandan UNICEF ve UNESCO gibi kuruluşları harekete geçirirken, diğer yandan kontrolündeki bilim insanlarına çocukların salgından erişkinler kadar etkilenmediğine ilişkin makaleler sipariş etti.

 

UNICEF ve UNESCO hemen harekete geçerek 2020 Haziran’ından itibaren okulların kapalı olmasının çocuklar için salgından daha tehlikeli olduğuna ilişkin yayınlar yapmaya başladılar. Eşzamanlı olarak sermaye profesörleri tarafından prestijli tıp dergilerinde sipariş makaleler yayınlanmaya ve COVID 19’un okullar üzerinden yayılma riskinin çok düşük olduğuna ilişkin iddialar yaygınlaşmaya başladı.

 

2020 yazı boyunca insanlar, okulların kapalı kalmasının yol açacağı eğitimsel ve ekonomik zararın, okulların açık tutulmasıyla alınacak risklerle kıyaslanamayacak kadar büyük olduğuna ikna edildiler. 2020 – 2021 öğretim yılında okulların açık tutulması için duygusal ve düşünsel altyapı bu şekilde hazırlandı.

 

SOLCU AKADEMİSYENLERDEN SERMAYEYE GÖNÜLLÜ DESTEK

 

Daha önce de belirttiğimiz gibi, pandeminin en çok emekçileri vurduğu, en çok emekçilerin hastalandığı ve yaşamını yitirdiği, hatta COVID 19’un bir “işçi sınıfı hastalığı” olarak ilan edilmesine rağmen, kendilerini “solda” tanımlayan partiler, sendikalar ve “bilim” insanları, kapanma tedbirlerine başvurulmaması ve okulların açık tutulması için kampanyalar başlattılar.

 

Ülkemizde kendisini emekten yana tanımlayan bir akademisyenin şu ifadeleri ibret vericidir:

 

“… mesela işte bu mutant virüslerle ilgili okul çağındaki çocukları fazla etkilediğine dair bir söylenti. Ama veri yok, bilgi yok, gözlem yok, ama toplumdaki endişeyi sürekli besleyen bir toplam da ortaya çıktı. Bunlar bir taraftan hakikaten Korona kariyeri yaptılar kendilerine bu (tırnak içinde) bilim insanları. Ama bir taraftan da toplumdaki bu kaygıyı da körüklediler. Bu kaygının çok önemli olduğunu düşünüyorum yani… ”

 

OKULLARIN 95 GÜN KAPALI KALMASI DÜNYANIN SONU GİBİ GÖSTERİLDİ

 

UNESCO, UNICEF ve Dünya Bankası 2020 yılında “What have we learnt – overview of findings from a survey of ministries of education on national responses to Covid-19” başlıklı bir rapor yayınladılar.

 

Rapor “COVID 19 pandemisine karşı alınan kapanma tedbirinin dünyanın her yerinde eğitim sistemlerinde ‘eşi görülmedik’ bir aksamaya yol açtığını” ifade ediyordu. Kapanma nedeniyle dünya üzerindeki 1,5 milyar öğrencinin “eğitim hakkının” elinden alındığını ve bu öğrencilerin ailelerinin de çok zor durumda kaldıkları belirtiliyordu.

 

Oysa UNESCO, UNICEF ve Dünya Bankası’nın “eşi görülmedik” (unprecedented) sıfatıyla dramatize ettiği süreçte okullar sadece ortalama 95 gün kapalı kalmıştı. Birçok ülkede daha 2020 Mayıs’ında okullar açılmaya, yüz yüze eğitime devam edilmeye başlanmıştı.

 

Rapor, kapanma nedeniyle çocukların maruz kaldığı zararları şöyle sıralıyordu: 1. Eğitimin aksaması, 2. Beslenmenin bozulması, 3. Sosyal ve psikolojik sorunlar, 4. Evde şiddet ve istismara maruz kalma, 5. Uzaktan eğitimin yarattığı eşitsizliklere maruz kalma.

 

Şüphesiz bunların hepsi doğruydu, haklı gerekçelerdi ve eksiği var, fazlası yoktu. Ancak burada “gerçek” sorun okulların kapanması değil, çocuk bakımı hizmetlerinin yetersizliği değil miydi? Devlete çocuk bakımı hizmetleri konusunda hiçbir tedbir önermeyen Rapor, yalnızca okulların açık tutulmasını istiyordu.

 

Salgının kontrol altına alınabilmesi için kapanma tedbiri önerenlerin “hiçbiri”, işyerleri kapansın ve emekçilerin başına ne gelirse gelsin veya okullar kapatılsın ve öğrencilerin başına ne gelirse gelsin demediler. Aksine devletin kapanma sürecinde her türlü sosyal ve ekonomik tedbiri alması gerektiğini söylediler.

 

Dürüst, kendilerine ve mesleklerine saygılı olan gerçek bilim insanlarının önerilerine kulaklarını kapatan uluslararası kuruluşlar, sadece sermayenin siparişleri karşılığında raporlar hazırlayan akademisyenlerin raporlarına itibar ederek, kamuoyunu yanlış bilgilendirdiler.

 

ŞİMDİ NE OLACAK?

 

Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi sermayenin tutumu belli: “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek”. Artık buradaki “paha” sözcüğünün emekçilerin sağlığı ve yaşamı anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz.

 

O halde okulların kapanması, çocukların evde kalması ve dolayısıyla çocuklarını bırakacak yer bulamayan emekçi ebeveynlerin işe gidememeleri anlamına geldiğinden, sermaye hükumetleri asla okulları kapatmayacaklar.

 

Kendilerini “solda” tanımlayan partiler, sendikalar ve “akademisyenler” de bu konuda sermaye ile tam bir işbirliği içinde olduklarından, vaka ve ölüm sayıları nereye tırmanırsa tırmansın, sonbaharda okulların açılması çok muhtemel görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder