Yeni yıl yazıları geleceğe ilişkin
umutlar taşır. Oysa insanlık sağlık alanında yirminci yüzyıl boyunca elde
ettiği bütün kazanımları yitirirken geleceğe umutla bakabilmek kolay değil.
Tarihte ilk kez bir neslin anne – babalarından daha “kısa ve sağlıksız” bir
ömür sürdüğüne tanık oluyoruz. Ancak çok daha vahim olan ise günümüzde tıbbın
hızla siyasallaşması ve bu durumun kendisini hekimlerin mesleki pratiklerinde
apaçık göstermesidir.
TIPTA GÖRÜŞ AYRILIKLARI ARTIK BİLİMSEL DEĞİL SİYASAL TEMELE DAYANIYOR
Pandeminin başından beri hekimlerin
ve bilim insanlarının sürece müdahalenin nasıl olması gerektiği konusunda ikiye
bölündükleri bir sır değil. Pandeminin ilk günlerinde karantina tedbirlerinin
kapsamı üzerine tartışmalarda bilim insanları, bir tarafta ekonomiyi ve diğer
tarafta sağlığı önceleyen olan bir kutuplaşma içine girdiler.
Bu durum son günlerde kendisini en
çok hekimlerin ve bilim insanlarının aşı konusundaki tutumlarında gösteriyor.
Tıp camiası COVID 19’a karşı aşılamanın hayat kurtardığını savunanlar ile
insanların aşı nedeniyle yaşamlarını yitirdiğini savunanlar biçiminde ikiye
bölünmüş durumda.
Tıpta sağlık sorunlarının tanı veya
tedavisinde farklı, hatta bazen taban tabana zıt görüşler olması elbette yeni
değil. Ancak günümüzde görüş ayrılıkları hekimlerin ve bilim insanlarının
siyasal, ideolojik duruşlarına göre şekilleniyor.
Örneğin bugün kendilerini siyasi
yelpazenin solunda gören hekimler aşının “hayat kurtardığını” savunurken,
sağında gören hekimler “öldürdüğünü” savunuyorlar. Yine hekimlerin ve bilim
insanlarının kürtaj konusunda da siyasi eğilimlerine göre ikiye ayrıldığını
görüyoruz. Muhafazakar hekimler arasında kürtaj karşıtlığı, aşı karşıtlığı gibi
oldukça yaygın.
SİYASALLAŞMA İLE MİLİTANLAŞMA ATBAŞI GİDİYOR
Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada
akademisyenler arasında bugüne kadar pek benzerini görmediğimiz atışmalar /
sataşmalar yaşandı.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp
Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim
üyelerinden biri tweeter hesabında İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon
Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerinden biri
için “Şu açıklamaları bir asistanım yapsın gerçekten zayıf not veririm. Gel gör
ki dernek başkanı profesör yapıyor” tümcelerini kurabildi.
Bu düzeye varan bir siyasallaşmanın
ve böyle militan tutumların tıp eğitimini nasıl etkileyebileceğini
düşünebiliyor musunuz? Örneğin Türkiye’nin alanındaki en saygın hocalarından
birine sosyal medyada böyle sataşan militan bir akademisyen, jürisine girdiği
bir uzmanlık öğrencisine neler yapmaz?
Yine aşı karşıtlığı ile ünlenen bir
emekli profesör, sosyal medya üzerinden insanlara aşılarını ihmal etmemelerini
tavsiye eden akademisyenlere fütursuzca saldırıyor, hatta onları “katillikle”
itham ediyor.
Dünyada da seviyesi bizdeki kadar
aşağılara düşmese de akademisyenler arasında benzer atışmalar yaşandığına tanık
oluyoruz.
“ALTERNATİF” TIBBA YÖNELİMDE DE SİYASAL MOTİF ÖNE ÇIKIYOR
Günümüzde gerici eğilimlerin
toplumsal yaşama daha fazla damga vurmaya başlamasıyla birlikte hızla
yaygınlaşan homeopati, hacamat, sülük gibi “alternatif” tıp uygulamamalarını
benimseyen, savunan ve uygulayan hekimlerin ve bilim insanlarının da genellikle
muhafazakar ve siyasi olarak sağ eğilimli olmaları tesadüf değil.
Çok değil, daha 20 – 30 yıl öncesine
kadar tıp camiasında “şarlatanlık” olarak görülen bu tür bilim dışı
uygulamalar, bugün “bazı” tıp fakültelerinde müfredata girmiş durumda. Dahası
artık hastanelerde GETAT (geleneksel ve tamamlayıcı tıp) poliklinikleri hasta
kabul ediyor.
Toplum içinde sağlık sorunlarının
çözümü için “alternatif” tıbba başvuranların da genellikle bu uygulamaları
savunan ve uygulayanlar gibi muhafazakar ve sağ eğilimli olduklarını görüyoruz.
Bu durum kendisini özellikle “hacamat” uygulamasında apaçık gösteriyor.
Muhafazakar kesimler arasında hacamatın “peygamber” tarafından tavsiye edildiği
inancı oldukça yaygın.
SAĞLIKTA ŞİDDET DE SİYASAL
Son on yıllarda giderek tırmanan ve
sağlıkta gündemin ilk sıralarına yerleşen sağlıkçılara şiddet konusunu daha
önce “Ne
oldu da insanlar sağlıkçılara saldırmaya başladı?” başlıklı yazımızda
analiz etmiştik.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde
sağlık emekçilerine yönelik şiddet olaylarının artmaya başlamasıyla, bu döneme
damgasını vuran sağlıkta “piyasalaşma” sürecinin örtüşmesinin tesadüf olmadığının
altını çizmiştik. Sağlık hakları gasp edilen insanlar, hırslarını karşılarına
ilk çıkandan (sağlıkçılardan) alıyorlar.
Perşembenin gelişinin Çarşambadan
belli oluşu gibi 2023 yılında tıp ve sağlık ortamının eskisine göre daha fazla
şiddete kurban olacağı da 2022 yılında tanık olduğumuz hızlı tırmanıştan
bellidir. Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası’nın (Sağlık-Sen) Sağlıkta
Şiddet Raporu’nda sadece geçtiğimiz Kasım ayında sağlık çalışanlarına yönelik
15 şiddet olayının meydana geldiği, 23 sağlık çalışanının şiddete maruz kaldığı
belirtildi.
Sonuç olarak tıp ve sağlık 2023
yılına gerçekten çok ağır sorunlarla giriyor. İnsanların bilime ve tıbba
güvenlerini yitirdiği ve sağlık sorunları için yüzlerini şarlatanlara döndüğü
bir dönemden geçiyoruz. Kuşkusuz bunda kanser ve kronik hastalıklar gibi
sorunlara çareler bulması beklenen tıbbın, siyasallaşma – militanlaşma – şiddet
sarmalı içinde kendi yaralarına merhem olamaz durumda olmasının da payı var.
Bütün bu olumsuzlukları bir araya
getirdiğimizde kuşkusuz pozitif düşünebilmek için ortada pek bir neden kalmasa
da, her şeye karşın diyoruz ki, bilimin ve dayanışmanın gücü, ülke
muhafazakarlaştıkça hızla üreyen şarlatanların oyunlarını boşa çıkaracaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder