Translate

18 Haziran 2024 Salı

Emekçi kadınlara ücretli adet izni hakkı

 


Bugün Avrupa’da yalnızca İspanya’da (o da 2023 Şubat’ından beri) yürürlükte olan, geçtiğimiz yıllarda İtalya’nın reddettiği, Fransa’da bu hafta örgütlenen “Yeni Halk Cephesi” programında yer alan “ücretli adet izni” hakkı, tarihte ilk kez Sovyetler Birliği’nin emekçi kadınlarına tanınmıştı.


EKİM DEVRİMİ VE KADINLAR


Yeryüzünde kadınlar ilk kez Sovyetler Birliği’nde erkekler ile eşit haklara sahip olmuşlardı. Sovyetler Birliği Anayasası’nın 122. maddesi, Sovyet kadınının Sovyet erkeği ile eşitliğini hükme bağlamıştı:


“Sovyetler Birliği’nde kadınlar, ekonomik, yönetimsel, kültürel, toplumsal ve siyasal yaşamın bütün alanlarında erkeklerle eşit haklara sahiptir. Bu hakların kullanılması; kadınlara erkeklere eşit çalışma, ücret, dinlenme ve tatil, sosyal sigorta ve eğitim hakları tanınarak ve annelerin ve çocukların çıkarları, çok çocuklu annelere ve evli olmayan annelere devlet yardımı, ücretli gebelik izni, doğumların yapılacağı gebelik evleri ve çocukların bakılacağı kreşler ve anaokulları sistemi devlet güvencesine alınarak sağlanmaktadır”.


Böylece yeryüzünde ilk kez kadınlara, çalışmak istedikleri takdirde, “bütün işler” anayasal bir hak olarak açılıyor, hiçbir iş veya meslek erkek işi veya mesleği olarak ayrıcalıklı tutulmuyordu. Ancak aynı zamanda kadınların “biyolojik” özellikleri dikkate alınarak, sağlık kaygılarıyla bazı sektörlerde ve işlerde (ağır ve tehlikeli işlerde) istihdamına kısıtlamalar da getirilmişti.


Devrim hükumeti, daha devrimin ilk haftası içinde, 13 Kasım 1917 tarihinde bir kararname yayınlayarak, kadınlar için “analık sigortası” hakkı tanımıştı. Daha sonra kadınlara gebelik ve doğum yardımı, çocuk yardımı, doğum öncesi ve sonrası ücretli izin, devlet kreş ve anaokullarından ücretsiz yararlanma gibi haklar sağlandı. Erkeklerin emekli olabilmek için 25 yıl çalışmaları gerekirken, kadınlar için bu süre 20 yıla indirildi.


Ortalama işçi ücreti ayda 100 ruble civarında iken, her kadına doğumda 200 ruble ve bebek 5 aylık olduğunda 50 ruble olmak üzere toplam 250 ruble doğum yardımı yapılmaktaydı. Bu yardım ayda 50 ruble olmak üzere çocuk 12 yaşına gelene kadar devam ediyordu. Özel durumlarda bu miktar arttırılabiliyordu. Kadınlar doğumdan sonra daha iyi barınma koşulları (daha geniş bir ev) isteme hakkına sahipti.


Henüz Sovyetler Birliği’nde Sağlık Bakanlığı kurulmadan önce Lenin tarafından 19 Aralık 1917 tarihinde Ana - Çocuk Sağlığı Departmanı kurulmasına ilişkin bir kararname yayınlanmıştı:


“... çocukların gereksinimlerine hizmet eden başkentteki yetimhanelerden köydeki kreşlere kadar küçük ve büyük bütün kurumları, tek bir devlet örgütünde, Ana ve Çocuk Sağlığı Departmanı’nda birleştirilmiştir. Böylece gebe kadınlara ve annelere hizmet eden kurumlarla tek bir bütüncül sistem oluşturulmuştur”.


Sovyetler Birliği’nde kadınlar daha 1920 yılında “kürtaj hakkı” elde etmişlerdi. Kadınlara “ücretli adet izni hakkı” da, Bolşevik Parti’nin “emeğin korunması” politikası kapsamında gerçekleştirdiği reformlardan biriydi.


DEVRİM YALNIZCA BAŞLANGIÇ


Birçokları sınıf mücadelesinin Devrimle sona erdiğini, sermaye egemenliğinin yıkıldığını ve Devrimden sonra işçi sınıfının ve emekçilerin hızla, büyük bir dirençle karşılaşmaksızın kendi düzenlerini kurabileceklerini düşünür. Oysa Devrimden sonra sınıf mücadelesinin yalnızca “biçimi” değişmiştir.


Örneğin 1920’lerin başlarında bazı liderler Devrimin kadınlara tanıdığı geniş haklara ilişkin endişelerini ifade ediyor, Sovyetler Birliği’nde kadın emeğine çok ihtiyaç olduğunu belirtiyor, kadın emekçilerin çalışma yaşamında “bu kadar çok korunmasının”, kadın istihdamını olumsuz etkileyebileceği yönünde kaygılar dile getiriyorlardı.


Diğer yandan Anayasa istihdamda kadın ile erkeği “eşit” tutuyordu, fakat üzerlerinde üretim baskısı olan yöneticiler, kadınların çalışma yaşamında erkekler kadar “verimli” olamayacaklarına inanıyorlardı. Kanun çıkartmak kolaydı, fakat iş uygulamaya gelince sorunları kanunları çıkartanlar değil, uygulayanlar yaşıyordu.


Kimi yöneticiler kadınların erkeklere göre fiziksel olarak daha zayıf olmalarının üretimi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorlardı. Örneğin 100 işçinin çalıştığı bir atölyede 100 erkek işçi, 50 erkek ve 50 kadın işçinin çıkarttığından çok daha fazla iş çıkartabilirdi. Gerçi zamanla bunun tamamen boş bir inanç olduğu anlaşıldı, fakat işletme yöneticileri uzun süre kadın işçi almakta tereddüt ettiler.


Birçok yönetici kadınların “doğaları” gereği çalışma yaşamına uygun olmadıklarına inanıyorlardı. Örneğin işletmenin kıt kaynaklarıyla eğitilip, yetiştirilen bir kadın işçi, tam kendisinden verim alınacağı sırada çocuk sahibi olup işten uzaklaşabilirdi. Hamile kalan her kadın işçi bu inançlarını daha da pekiştiriyordu.


Yapıcılar türkü söylüyordu, ama yapı türkü söyler gibi yapılmıyordu. Bu iş biraz zordu...


SOVYET KADINI HAKLARINI KOLAY KAZANMADI

 

Ekim Devrimi’nden sonra kadınlar elde ettikleri temel haklarla asla yetinmediler ve hep daha fazlasını istediler. Bu onların en doğal haklarıydı. Ellerindekiyle yetinecek olsalar, kendilerini inkar etmiş olurlardı.


Çalışma yaşamına katılan kadınlar arasında adet günlerini oldukça sancılı geçirenler, bu günlerde izinli sayılmayı talep ediyorlardı. Daha Devrimin ilk aylarından itibaren bazı işletmeler kadınlara adet dönemlerinde izin vermeye başlamışlardı, fakat bu konuda herhangi bir yasal düzenleme bulunmuyordu.


İlk olarak Çalışma Bakanlığı 11 Ocak 1922’de bir kararname yayınlayarak, hazır giyim sektöründe belirli işlerde çalışan kadınlar için “ücretli adet iznini” bir “hak” haline getirdi. Kararnameye göre kadınlar adet dönemlerinin başlangıcında alacakları hekim raporu ile “iki gün” ücretli izinli sayılacaklardı. Ancak adet ağrısı nedeniyle izin alan bir kadının ikinci kez adet ağrısı izni alabilmesi için ilk izninden sonra 21 gün geçmiş olması gerekiyordu.


Aynı yıl Sovyetler Birliği’nin tanınmış hijyen uzmanlarından T. Pik, Vestnik Truda (Emek Bülteni) dergisinde yayınlanan bir makalesinde kadınlarda adet dönemlerinde meydana gelen fizyolojik değişiklikleri tanımlayarak, “ücretli adet izni” hakkının bütün çalışan kadınlara yaygınlaştırılması gerektiğini belirtti.


Kadınlara ücretli adet izni verilmesine karşı çıkanlar, bu uygulamanın üretim üzerine olumsuz etkisi olabileceğini ileri sürüyorlardı. Oysa kadınlara birçok işyerinde ücretli adet izni verilmeye başlanmasından sonra, aksine üretimde artış sağlandığı görülmüştü. Aslında bunda şaşırılacak bir şey yoktu, çünkü daha sağlıklı kadınların daha üretken olmaları, işyerinde verimliliğin artması çok doğaldı.


Diğer yandan kadınlar için çoğu erkek olan yöneticilerden “adet ağrısı” nedeniyle izin istemek kolay değildi. Utanıyorlardı. Bu nedenle birçok kadın ücretli adet izni hakkını kullanamıyordu. Buna rağmen emekçi kadınlar ücretli adet izni haklarından vazgeçmediler ve bu hakkın daha da yaygınlaştırılması için “mücadeleye” devam ettiler.


Emekçi kadınların mücadelesi ikinci meyvesini spor ve sanat dünyasında verdi. Çalışma Bakanlığı 6 Şubat 1924’te kadın spor emekçilerine, sanatçılara, dansçılara ve akrobatlara da “ücretli adet izni” hakkı tanıdı.


Çalışma Bakanlığı daha sonra 1926 yılında bütün çalışan kadınların adet dönemlerinin başlangıcında, bir hekim raporu ibraz etmek şartıyla iki – üç gün ücretli adet izni alabileceğine karar verdi. 

 

ALEKSANDRA ARTYUKHİNA VE ZHENOTDEL


Aleksandra Artyukhina 1920'li yılların önde gelen Sovyet öncü - kadın figürlerinden biridir. 1925 yılında Parti'nin Merkez Komitesi'ne seçilen Artyukhina, 1930 yılına kadar Parti'nin "Kadın Departmanı" olan Zhenotdel'in (Zhenskii otdel) başında yer aldı. 


Bu dönemde Rabotnitsa (İşçi Kadın) ve Kommunistka (Komünist Kadın) dergilerinde "kadın sorunu" üzerine yazan Artyukhina, ilk olarak 1918 Kasım'ında gerçekleştirilen Birinci Kadın İşçi ve Köylüler Kongresi'nde Sovyet kadın hareketi lideri olarak sivrildi.

 

Artyukhina kadınların ancak "ekonomik özgürlüklerini" kazanmaları halinde özgürleşebileceklerine inanıyor ve bunun da yalnızca sosyalizmde mümkün olabileceğini savunuyordu. Çünkü kadının özgürleşebilmesi için öncelikle "ev işlerinden" kurtarılması gerekiyordu. Bunun için kadının üzerine yıkılan ev işleri "sosyalleştirilmeli", yani devlet tarafından üstlenilmeliydi. 

 

Kadınların özgürleşmesi "sosyal bakımdan aktif" olabilmelerinden (obshchestvennitsa) geçiyordu. Bunun için kadınlar "Komünizm Okulları" içinde hem okuma yazma öğrenmeli, hem de "politik" eğitim almalıydı. Sovyet kadını asla "ev kadını" olmayacaktı. Sovyetler Birliği'nde ev işlerinin sosyalleştirilmesine bir örnek olarak "Fabrika Mutfakları" girişimini, "Bir Başka Yaşam: Fabrika Mutfakları" başlıklı yazımızda özetlemiştik.

 

1927 sonlarında kadının toplum içindeki rolü "hızlı kalkınma" bağlamında gözden geçirilmeye başlandı. Parti örgütlerinde ve sendikalarda "kadın örgütlenmesine" son verildi. Artyukhina Merkez Komitesi'nin 1929 Nisan'ında gerçekleştirilen Plenum'unda Zhenodtel'in tasfiye edilmesine direndi, fakat kadın örgütlerinin dağıtılmasının sanayileşme, kolektifleşme ve partinin yeniden yapılandırılması çerçevesinde gerçekleştirildiği, ileride yeniden örgütleneceği söylenerek yatıştırıldı.

 

Zhenotdel 1930 yılında başka birçok devrimci girişimle birlikte hızlı sanayileşme politikasına kurban edildi.


HIZLI SANAYİLEŞME POLİTİKASI HAKLARI BUDADI


İç savaşın kazanılmasından sonra Bolşevik Parti’nin “hızlı sanayileşme” politikasını benimsemesi, kendisini 1928 – 1932 yıllarını kapsayan Birinci 5 Yıllık Plan’da (5YP) apaçık gösterdi. Sovyetler Birliği hızla sanayileşmek ve gelişmiş kapitalist ülkeleri yakalamak istiyordu. Birçok Bolşevik lider için sosyalizm ve üretimin / verimliliğin arttırılması neredeyse aynı anlama geliyordu.


Daha 1914 yılında Taylor’un Bilimsel Yönetim İlkeleri’ni, işçiye zulmetmenin, sömürüyü arttırmanın bir aracı olarak tanımlayan Lenin dahi, 1918’de kaleme aldığı “Sovyet İktidarının Acil Görevleri” başlıklı makalesinde Taylorizmi emeğin üretkenliğini arttırdığı için övmemiş miydi?


Böylece Sovyetler Birliği, devrimin birçok kazanımının “verimliliğe” feda edilmeye başlandığı bir sürece girdi. Artık “başka bir dünya” hayalleri (kimilerine göre fantezileri) peşinde koşmak yerine, ayaklar yere basmalıydı.


1920’lerin sonlarına doğru hazırlanan ilk 5YP, kadın istihdamının arttırılması yönünde baskıyı arttırırken, Devrimin ilk yıllarında çalışma yaşamındaki kadınları korumak için çıkartılmış olan yasaları gevşetiyordu. Birinci 5YP kadının “doğurganlığına” daha az vurgu yaparken, kadınların sosyalizmin inşasına “emek-gücü” olarak katılmaları gerektiğini öne çıkartıyordu.

 

Sovyetler Birliği’nde kadın emekçilere tanınan kürtaj hakkı ve ücretli adet izni hakkı, Devrimin ilk yıllarında Sağlık Bakanı Nikolay Semaşko tarafından uygulamaya konan “dispanserizasyon” veya Ulusal Beslenme Örgütü başkanı Artemy Khalatov’un “fabrika mutfakları” gibi, Anton Makarenko’nun “duvarsız okulları” veya Ivanono’da inşa edilen “mutfaksız evler” girişimi gibi, daha niceleri gibi 1930’ların “hızlı kalkınma” politikasına feda edildi.


Elbette bu haklar mücadelesiz yitirilmedi. Kadınlar ücretli adet izni haklarını sonuna kadar savundular. Çalışma Bakanlığı 1928 yılında kaldırdığı ücretli adet izni hakkını, traktör sürücüsü kadınlar için birkaç yıl sonra yeniden yürürlüğe koydu.


Çalışma Bakanlığı 9 Mayıs 1931’de yayınladığı 110 sayılı “Kadın Traktör ve Kamyon Sürücülerin Çalışma Koşulları Hakkında” kararla, sürücü kadınların hekim veya feldsher onayı ile adet günlerinde ücretleri korunmak şartıyla daha hafif bir işe nakledilmesi veya çalıştırılmamaları halinde ücretlerinin hastalık sigortasından ödenmesini (Madde 3) kabul etti. 

 

Sovyetler Birliği’nde 1932 yılında 18 bin ve 1937 yılında 57 bin kadın traktör ve kamyon sürücüsü olarak çalışıyor ve ücretli adet izni hakkından yararlanabiliyordu. Acaba bugün yeryüzünde adet ağrısından mustarip kaç kadın ücretli veya ücretsiz izin alabiliyor? 



2 yorum: