Translate

19 Aralık 2020 Cumartesi

Keşke Kanada’da mı yaşıyor olsaydık?


Muhtemelen bugünlerde Kanada’nın gereksiniminin çok üzerinde aşı satın aldığını duyan birçok insan, içinden “keşke Kanada’da yaşıyor olsaydım” diye geçiriyordur. Gerçekten de 38 milyon nüfusu olan Kanada, bir aksilik çıkmazsa dünya üzerinde koronavirüse karşı yurttaşlarını aşılamayı tamamlayan ilk ülke olacak. Peki, bu Kanadalıları kurtarmaya yetecek mi?

 

Kanada’nın COVID 19 mücadelesindeki performansına bakıldığında, bugüne kadar 500 bine yakın insanın enfeksiyona yakalandığı, 14 bin Kanadalının yaşamını yitirdiği görülür. Bu rakamlar “dünya” ortalamasıyla kıyaslandığında, dünyada 1 milyon nüfusta enfeksiyona yakalanma ortalaması 9.755 kişi iken, Kanada’da 13.071 kişi ve dünyada 1 milyon nüfusta enfeksiyon nedeniyle ölüm ortalaması 215 kişi iken, Kanada’da 370 olduğu görülür.

 

Elbette Kanada’nın performansını Türkiye ile kıyaslarsanız, “keşke Kanada’da yaşıyor olsaydım” diyebilirsiniz, fakat neden 1 milyon nüfusta enfeksiyona 874 kişinin yakalandığı (Kanada’nın onda birinden az) ve enfeksiyon nedeniyle 12 kişinin yaşamını yitirdiği (Kanada’nın 30’da birinden az) Küba’da yaşıyor olmak istemeyesiniz ki?


 

1 MİLYON KİŞİDE ENFEKSİYONA YAKALANAN

1 MİLYON KİŞİDE ENFEKSİYONDAN ÖLEN

DÜNYA

9.755

215

KANADA

13.071

370

KÜBA

874

12

YENİ ZELANDA

422

5

VİETNAM

14

0,4


Sosyalist bir ülke olduğu için Küba’da yaşamak istemeyebilirsiniz. Peki, COVID 19 mücadelesinde Kanada’dan daha iyi performans gösteren başka kapitalist ülkeler yok mu?  Ben olsam 1 milyon nüfusta enfeksiyona 422 kişinin yakalandığı (Kanada’nın otuzda birinden az) ve enfeksiyon nedeniyle yalnızca 5 kişinin yaşamını yitirdiği (Kanada’nın 75’de birinden az) Yeni Zelanda’yı tercih edebilirdim.  

 

Sadece Çin ile uzun bir kara sınırı olmayan, aynı zamanda pandeminin ilk merkezi Wuhan’a da oldukça yakın olan Vietnam’a ne dersiniz? Vietnam’da enfeksiyona 1 milyon nüfusta 14 kişi yakalandı ve enfeksiyon nedeniyle yalnızca 0,4 kişi yaşamını yitirdi.   

 

“O günler artık geride kaldı, biz önümüzde bakalım, şimdi Kanada bütün nüfusunu aşılayacak ve COVID 19 mazi olacak” diyebilirsiniz. Gerçekten böyle mi olacak? COVID 19’un son 20 yıl içinde yaşanan kaçıncı “salgın” olduğunu anımsayalım.

 

21. yüzyılın ilk salgınını 2002 – 2003 döneminde yaşadık. 2002 Kasım’ında yine Çin’de başlayan SARS veya Severe Acute Respiratory Syndrome bir yıl içinde 774 insanın ölümüne neden oldu. Ölüm hızı yüzde 9,5 gibi çok yüksek olması nedeniyle herkesi çok korkuttu fakat kısa sürede virüs “iyi” bir mutasyon geçirerek öldürücülüğünü yitirdi. Çok şanslıydık.

 

Daha SARS yeni bitmişti ki bu kez 2003’te Kuş Gribi salgını başladı. Yine şanslıydık, salgını çok az can kaybıyla atlattık. Fakat 2009’da gelen Domuz Gribi 18.500 can aldı. Hemen ardından gelen Ebola 2013’te 11 bin ölüme neden oldu. 2018’de yeniden alevlenen Ebola, bu kez 2 binden fazla can aldı.

 

COVID 19 pandemisini “tek başına” bir olgu olarak değil de bu bağlamda ele aldığınızda, ileriye bakıp “umutlanacak” bir tablo görünmüyor.

 

Görünmüyor, çünkü biz “bu salgınlar neden çıkıyor” sorusu yerine, “salgınlarla nasıl baş ederiz” sorusunu soruyoruz. Oysa geçtiğimiz günlerde yayınladığımız Nehir Alegorisi anımsandığında, asıl sorulması gereken sorunun  “bu salgınlar neden çıkıyor” sorusu olduğunu anlarız.

 

Önemli olan 21. yüzyılı bir “salgınlar yüzyılına” çeviren nedenleri tartışmak ve bunların üzerine gitmektir. Aksi halde dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, hiçbir yer güvenli olmayacak, salgınların birinden kurtulsak bir sonrakine yakalanacağız. Elbette "şimdi bunu atlatalım da, sonrası allah kerim" de diyebilirsiniz. Tercih sizin.


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder