Bu hafta Lancet dergisinin online nüshasında İngiltere’nin Ulusal Sağlık Araştırmaları Enstitüsü’nden bilim insanları bir makale yayınladılar (*). SARS-CoV-2 delta (B.1.617.2) varyantının, enfekte aşılı ve aşısız bireylerde bulaşma ve viral yük kinetiklerini araştıran bilim insanları, delta varyantına maruz kalanlarla aynı evde yaşayanlarda İkincil Atak Hızı’nın tam aşılılarda yüzde 25, aşısızlarda yüzde 38 olduğunu buldular.
Araştırmacılar, aşılamanın delta
varyantı ile enfekte olma riskini azalttığını ve viral temizlenme zamanını
hızlandırdığını, ancak aşılandıktan sonra enfekte olan tam aşılıların, aşısızlarla
benzer viral yük taşıdıklarını ve aynı evde yaşadıkları tam aşılılar dahil
herkese enfeksiyonu bulaştırabileceklerini ifade ettiler. Buradan enfekte
bireyin hastalığı aynı evi paylaştığı diğer insanlara bulaştırma riskinin,
enfekte bireyin aşılı olup olmaması bakımından çok farklı olmadığını anlıyoruz.
Burada bir ölçüde malumun ilan
edildiğini görüyor ve neden bugün dünyada egemen varyantın delta varyantı
olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Delta varyantı, daha öncekilerden (pre-alfa ve
alfa) farklı olarak enfeksiyonu aşılı bireyler arasında da yayabiliyor. Aşılı
ve aşısızlar arasında virüs düzeyleri bakımından çok fark yok, fakat aşılılarda
virüs düzeyi daha hızlı düşüyor.
Bence araştırmanın en önemli sonucu,
enfekte bireylerle temas eden aşılı bireylerin enfekte olma riskinin
sanıldığından çok daha yüksek olduğunun anlaşılması. Bunun salgın mücadelesi
bakımından büyük önemi var. Enfekte bireyle temas ettiği tespit edilen tam
aşılı bireylerin karantinaya alınmamalarının ağır sonuçları olabilir.
Yine ülkemizde okulların hiçbir ciddi
tedbir alınmadan açılması ve aşı yaşının hala aşağı çekilmemiş olması, halen okullarda
“toplum düzeyli” halk sağlığı tedbirlerinin “göstermelik” biçimde uygulanıyor
olması, enfekte olan öğrencilerin enfeksiyonu eve getirerek, aşılı dahi olsalar
ebeveynlerine yayabileceklerini düşündürüyor. Tabii, maalesef aynı “her ne
pahasına olursa olsun üretim sürmeli” diyenler gibi, “her ne pahasına olursa
olsun eğitim sürmeli” diyenler bunu görmezden gelmeye devam edecekler.
Araştırma, aşının koruyuculuğunun
beklenenden veya tahmin edilenden daha kısa sürdüğünü gösteriyor. Bireyler
ikinci dozdan üç ay sonra sanıldığından daha az korunuyorlar. Bu da “toplum
düzeyli” halk sağlığı tedbirlerinin önemini bir kez daha gösteriyor. Yani daha
aşı bulunmadan aylar öncesinden beri yazdığımız gibi salgınla mücadelede aşının
“tek başına” yeterli olmadığını anlatıyor, tabii anlamak isteyenlere…
Bu araştırmadan çıkartılabilecek en
yanlış sonuç, aşı olmak ile olmamak arasında bir fark olmadığı veya aşının işe
yaramadığıdır. Maalesef Özal döneminden beri tıp eğitiminin niteliğinin her yıl
daha da düş(ürül)mesiyle birlikte tıp fakültelerimizden bu makaleyi okuyunca
böyle yanlış anlamlar çıkartabilecek çok sayıda hekim mezun olmuş, hatta
bunların bir kısmı uzman, doçent ve profesör olmuşlardır.
Araştırma asla aşının “faydasız”
olduğunu göstermiyor. Aksine aşılılarda hastalığı semptomsuz geçirme hızının
çok daha yüksek olduğu açıkça görülüyor. Diğer yandan araştırma “üçüncü doz”
aşının gerekliliğini savunanların elini güçlendirebilir. Ancak bu noktada
temkinli olunmalı, aşı karşıtlarının “dördüncü, beşinci, onuncu doz… nereye
kadar?” söylemine malzeme verilmemelidir.
Son olarak araştırmanın odağına
“işyerlerini” değil “evi” almasının, artık herkes tarafından bir “işçi sınıfı
hastalığı” olduğu kabul edilen COVID 19 için çok uygun olmadığını düşündüğümüzü
belirtmeliyiz. İnsanların işyerlerinde, işyerlerine giderken toplu taşıma
araçlarında, okullarda, insanların toplu halde bulundukları yerlerde de enfekte
olabileceklerinin göz ardı edilmesi şüphesiz “ideolojik” bir tutumdur.
Özellikle kuzey yarımkürenin yeni bir
kış mevsimine girmekte olduğu bugünlerde bilim insanlarının “ideolojik”
tutumlarını terk ederek, araştırmalarını özellikle işyerlerine ve okullara,
insanların “toplu” halde bulundukları ortamlara taşımalarının, “her ne pahasına
olursa olsun üretim / eğitim durmamalı” cümlesindeki “paha” sözcüğünün ne
anlama geldiğini sergilemelerinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
(*) https://www.thelancet.com/journals/laninf/article/PIIS1473-3099(21)00648-4/fulltext
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder